Hayır hayır ne bir film adı Magnolia ne de bir kadın...Tatlı tabağının dibini sıyırabileceğiniz bir tatlı. Bir kaç aşamada yapıldığı için biraz uğraştırsa da herkesin bayıla bayıla yiyeceği bir tatlı. Hemen tarife geçeyim, yaz günleri hem soğuk servis edilmesi hem de içinde çilek olması sebebiyle çok hafif...
Aldınız mı kalemleri kağıtları? Hani annelerimizin tarif defterlerinde yazar ya Nihal'in kurabiyesi, Sevgi'nin böreği...İşte bu tatlı da yıllarca tarif listesinde durabilecek bir tarif...
Malzemeler:
5 yemek kaşığı toz şeker(Ben biraz şekerli severim, az şekerli sevenler 4 kaşık kullanabilir)
2 yumurta sarısı
2,5 su bardağı süt
1 vanilya
3 yemek kaşığı un
1 paket Dr. Oetker pasta kreması (Bu krema için de ilave 1.5 bardak süt kullanılıyor)
1 paket kedi dili (Yaklaşık 10 adet çıkıyor) (Başka tariflerde Eti Burçak bisküvi veya bebe bisküvisi de kullanılıyor, siz hangisini tercih ederseniz)
Yarım paket labne peynir
2 yemek kaşığı krema
15-20 adet çilek
Yapılışı:
İlk önce kedi dillerini rondoda un haline gelinceye kadar küçültün.
Pasta kreması ile 1.5 bardak soğuk sütü bir kapta karıştırın. Karıştırdıkça pasta kreması kıvamını alacaktır. Bir tencereye de şeker, yumurta sarıları, un ve sütü koyarak karıştırın. En başta biraz kaynar ateşte karıştırın, hafif koyulaşmaya başlayınca altını kısın. Fokur fokur kıvamlı bir muhallebi kıvamına gelince içine labne peyniri atıp karıştırın, sonra da pasta kremasını ve vanilyayı ekleyin. Hepsi iyice birbirini özümsemiş hale gelince, 2 yemek kaşığı kremayı ilave edin ve tekrar karıştırın.
Borcama koyunca, servis ederken dağılıp yampiri yumpiri bir şeye döneceğinden, ben viski bardaklarını tatlı tabağı olarak kullanmaya karar verdim. Viski bardaklarına dolu dolu koyunca, 5 kişilik tatlı çıkmış oldu. En başta biraz magnolia kremasından bardağın dibine koydum, sonra üstüne un haline gelmiş kedi dilini ve çilek parçalarını attım. Yine krema ve yine kedi dili ile çilek koyduktan sonra, son kremayı ilave ettim ve üstünü çileklerle süsledim. Biraz önce yedik, eşim de ben de çok beğendim. Hadi bakalım afiyet olsun!
Sayfalar
▼
28 Mayıs 2013 Salı
Sudocrem
Demet Akalın kullanıp güneş lekelerim geçti deyince, bebek pişik kremi olmuş sana cilt kremi. Böyle dediğime bakmayın evet bebek bakım kremi diye satılıyor ama araştırmalarıma ve etrafımda kullananların yorumlarına bakılırsa baya faydalı bir krem. Bu kremi bir arkadaşım makyaj öncesi yüzüne sürerken gördüm, yüzüne sürünce bembeyaz bir hayalete dönüşünce ne sürdüğünü merak edip sordum, o da bebek bakım kremi diye satıldığını ve bir eczacı tanıdığının önerisi üzerine aldığını söyledi. Bıyık bölgesine yapılan ağdadan dolayı, dudak üstü bölgesinde izler kalmış ve bu kremi sürmeye başladığı günden beri fark edilir derecede lekeler azalmış, daha önce bir sürü leke giderici krem kullanmış, hiç birinden bu derece memnun kalmamış. Tabi böyle iddialı bir övgü duyunca hemen araştırmaya başladım ve kullanan bir çok kişinin memnun olduğunu görünce hemen ben de aldım:) Marş marş eczane yolları taştan, sudocream çıkardı beni baştan:) Bu kadar sululuk yeter, hadi konuya döneyim.
Bahsedilen yararlarını özetleyecek olursam:
Cilt lekelerine,
Sivilcelere,
Yüzde çıkan kızarıklıklara,
Yatalak hastaların yatmaktan ötürü oluşan yaralarına,
Küçük yanıklara,
Kesiğe/çiziğe,
Egzemaya,
İsiliğe,pişiğe iyi geldiği söyleniyor.
Daha ne olsun dediğinizi duyar gibiyim. Almadan önce, ön bilgilendirme olarak, krem çok yoğun bir krem, ilk sürdüğünüzde yüzünüzü bembeyaz yapıyor sonra da kremi yüze yedirdikçe ten renginiz ortaya çıkıyor. Yoğun bir krem olduğu için, gece yatmadan önce sürmekte fayda var. Fiyatı da çok uygun 60 gramı 12 TL, 125 gramı 20 TL. Yurt dışında mankenlerin, oyuncuların kullandığı bir kremmiş, benden söylemesi:)
Bahsedilen yararlarını özetleyecek olursam:
Cilt lekelerine,
Sivilcelere,
Yüzde çıkan kızarıklıklara,
Yatalak hastaların yatmaktan ötürü oluşan yaralarına,
Küçük yanıklara,
Kesiğe/çiziğe,
Egzemaya,
İsiliğe,pişiğe iyi geldiği söyleniyor.
Daha ne olsun dediğinizi duyar gibiyim. Almadan önce, ön bilgilendirme olarak, krem çok yoğun bir krem, ilk sürdüğünüzde yüzünüzü bembeyaz yapıyor sonra da kremi yüze yedirdikçe ten renginiz ortaya çıkıyor. Yoğun bir krem olduğu için, gece yatmadan önce sürmekte fayda var. Fiyatı da çok uygun 60 gramı 12 TL, 125 gramı 20 TL. Yurt dışında mankenlerin, oyuncuların kullandığı bir kremmiş, benden söylemesi:)
22 Mayıs 2013 Çarşamba
Güçlü Tırnaklar
Tırnaklarınız çatır çutur kırılıyorsa bu yazımı okumalısınız çünkü benim tırnaklarım kağıt gibi inceydiler, azıcık bile uzasa kırılma, ortadan ikiye ayrılma becerileri gösterebilirlerdi. O kadar çok şey denedim ki artık bir süre sonra vitamin eksikliği gibi bir şey var ben de diye kuruntu yapmaya başladım -ki hala olabilir doktora gitmedim.
Bir çok markanın ürününü kullandım, milletin tırnaklarını uzatan ürünler ben de işe başlamadı. Kalyon bu alanda namı yürüyüp gitmiş bir üründür tabi ben de bu övgüye istinaden kalyon sürdüm bir süre, kırılmaya devam etti. Kalyonu kötülemek istemem çünkü tırnakları çok kırılan bir arkadaşım kullandı resmen upuzun tırnakları oldu.
Kalyondan sonra flormar kullandım, tırnak uzatıcı etkisi vardı belki güçlendirici destek ürünü ile kullansam daha iyi sonuç alabilirdim. Daha sonra China Glaze'in tırnak güçlendiricisini kullandım, o da bir işe yaramadı. Essence markasının tırnak güçlendirici ürününü aldım, sanki iyi gibi dedim. Ve sonrasında kuaförüm burada bir eczacı tanıdığının yaptığı bir güçlendiriciden bahsetti, fiyatları diğerlerine göre pahalı ama arkadaşımın tırnakları çok güzel uzadı, yıllarca kısa tırnakla gezdi, artık upuzun tırnakları var deyince ben de hemen bana da sipariş verelim dedim. En memnun kaldığım ürün oldu. Üzerinde yazı olmayan bir oje şişesinin içinde geldi. Ojenizi değiştirirken, tabanına bu güçlendiriciden sürmeniz gerekli. Yani ben iki günde bir ojemi değiştirdiğim için, 2 günde 1 sürmüş oldum. Çok da memnun kaldım bu sebeple aynı sorundan benim gibi mustarip biri varsa belki işine yarayabilir diye paylaşmak istedim.
Bir çok markanın ürününü kullandım, milletin tırnaklarını uzatan ürünler ben de işe başlamadı. Kalyon bu alanda namı yürüyüp gitmiş bir üründür tabi ben de bu övgüye istinaden kalyon sürdüm bir süre, kırılmaya devam etti. Kalyonu kötülemek istemem çünkü tırnakları çok kırılan bir arkadaşım kullandı resmen upuzun tırnakları oldu.
Kalyondan sonra flormar kullandım, tırnak uzatıcı etkisi vardı belki güçlendirici destek ürünü ile kullansam daha iyi sonuç alabilirdim. Daha sonra China Glaze'in tırnak güçlendiricisini kullandım, o da bir işe yaramadı. Essence markasının tırnak güçlendirici ürününü aldım, sanki iyi gibi dedim. Ve sonrasında kuaförüm burada bir eczacı tanıdığının yaptığı bir güçlendiriciden bahsetti, fiyatları diğerlerine göre pahalı ama arkadaşımın tırnakları çok güzel uzadı, yıllarca kısa tırnakla gezdi, artık upuzun tırnakları var deyince ben de hemen bana da sipariş verelim dedim. En memnun kaldığım ürün oldu. Üzerinde yazı olmayan bir oje şişesinin içinde geldi. Ojenizi değiştirirken, tabanına bu güçlendiriciden sürmeniz gerekli. Yani ben iki günde bir ojemi değiştirdiğim için, 2 günde 1 sürmüş oldum. Çok da memnun kaldım bu sebeple aynı sorundan benim gibi mustarip biri varsa belki işine yarayabilir diye paylaşmak istedim.
Biraz Güzellik İçin Bakım
Normalde bildiğiniz gibi kozmetik blog yazarı değilim, kozmetik konusunda da çok bilgim olduğu söylenemez, makyajsız pek dolaşmamakla birlikte, genel makyaj anlayışım makyajsız çıkma ama abartma olarak özetleyebilirim. O yüzden yazacağım yazıyı bir uzman gibi değil de kullanıcı gözünden memnuniyet olarak değerlendirebilirseniz sevinirim.
İyi bir makyajın temeli temiz bir cilttir, şu sıralar kafayı siyah noktalarıma taktım, tamamen geçtiği söylenemez ama sanki cildim biraz daha toparlandı diyebilirim. Yves Rocher'un siyah nokta serisinden iki ürünü kullanmaya başladım. Birincisi peeling, temiz bir cilde uygulanıyor. Kremsi kıvamı var, cildinize sürüp bekliyorsunuz ve krem kurudukça siyah noktalarınız nokta nokta beliriyor. İyice kuruduktan sonra yıkıyorsunuz. Haftada iki kere yapılması yeterli diye anlatmıştı satış danışmanı, ben de öyle uyguluyorum. Sonrasında aynı serinin toniğini kullanıyorum, temiz ve nemlendirilmiş hissi veriyor. Daha sonra nemlendiricim ile nemlendiriyorum. Dediğim gibi belki bana siyah noktalarım azalmış geliyor olabilir, varsın olsun beni mutlu etti ya:)
İyi bir makyajın temeli temiz bir cilttir, şu sıralar kafayı siyah noktalarıma taktım, tamamen geçtiği söylenemez ama sanki cildim biraz daha toparlandı diyebilirim. Yves Rocher'un siyah nokta serisinden iki ürünü kullanmaya başladım. Birincisi peeling, temiz bir cilde uygulanıyor. Kremsi kıvamı var, cildinize sürüp bekliyorsunuz ve krem kurudukça siyah noktalarınız nokta nokta beliriyor. İyice kuruduktan sonra yıkıyorsunuz. Haftada iki kere yapılması yeterli diye anlatmıştı satış danışmanı, ben de öyle uyguluyorum. Sonrasında aynı serinin toniğini kullanıyorum, temiz ve nemlendirilmiş hissi veriyor. Daha sonra nemlendiricim ile nemlendiriyorum. Dediğim gibi belki bana siyah noktalarım azalmış geliyor olabilir, varsın olsun beni mutlu etti ya:)
21 Mayıs 2013 Salı
Lösev
Apandis ameliyatı olduğumda ziyaretime gelenlerden biri "Geçmiş olsun, Allah hiçbir organının varlığını hissettirmesin demişti". Üzerinden o kadar zaman geçti, hala düşünürüm ne kadar doğru bir söz diye. Normal zamanda ne midemizin yerini hissederiz, ne de bacağımızın. Ufak da olsa elimizi yaktıysak bütün canımız küçücükte olsa o yanan yerimizde olur. Esasında genel olarak sağlık için durum bu böyle...Sağlıklıyken her şey rutin bir şekilde devam eder, ama ufacık bir hasta olduğumuzda işler değişir. Hele bu hastalık tedavisi zaman alacak bir hastalıksa hayatımızdaki önceliklerimizin listesi ters düz olur...
Neden mi bu konuyu yazıyorum? Yakın zamanda iki farklı tanıdığımın çocuğuna lösemi teşhisi konuldu. Lösev'i önceden üniversitelerde kurulan stantlardan, kitap ayraçlarından, kartpostallardan bilirdim ve lösemi hastalığı hakkında çok fazla bilgi sahibi değildim, hala da cok bilgi sahibi olduğum söylenemez ama farkındalığım arttı. Tanıdıklarımızın çocuklarına lösemi teşhisi konulunca hastalığın tedavi süreci, ilaç masrafları, hastanede geçen süreç, çocuğun psikolojisi kadar ailenin de ihtiyaç duyduğu psikolojik destek... Bunların hepsinin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Esasında ilik nakli bekleyen bir sürü çocuğun olduğunu, bir tüp kan vererek, ilik nakli uygunluk testinin yapılabileceğini ve uygun bulunursa, iliğin sağlıklı kişiden lösemi hastasına nakli olduktan sonra da ilik bağışı yapan kişide sağlık açısından hiç bir zararı olmadığını öğrendim. Herkesin tabi ki kendi kararı ama bence insanın durup düşünmesi gerekiyor, orada ilik nakli bekleyen benim çocuğum, kardeşim olabilirdi diye... Geçen gün kan iliği bağışı için ben de bir tüp kan verdim. Ama ne yazık ki bağış yapmak istediğinizde de Kızılay'a kan verir gibi gidip her yerde kan veremiyorsunuz, verdiğiniz kanın belirli bir saat içerisinde işlenmesi gerekli, kan verildikten sonra kanın analiz kısmı önemli ve maalesef her yerde bu kan işlemesi yapılamıyor. Hastanelerde kapasite de sınırlı, yani hepimiz gönüllü olalım hadi bin kişi aynı anda verelim demek de yanlış çünkü sadece belirli bir kısmı ancak o zaman diliminde işlenebilir. Benim bildiğim Çapa Hastanesi bu çalışmaları yapıyor. Lösemi konusunda en doğru bilgiyi alabileceğiniz ve ilk aradığınız andan itibaren sizi de ailenin bir parçası gibi hissettirecek bir yer LÖSEV. Çocukların tedavilerini ücretsiz yapıyorlar ve öyle güzel çalışıyorlar öyle güzel yaptıkları işin esasında bir çocuğun hayatına değdiğinin farkındalar ki insan hayran kalıyor. Ve özellikle Üstün Ezer, Lösev'in kurucusu...Aşağıda bazı anekdotları paylaşacağım. Okuyunca dünyaya gönderilmiş bir melek gibi düşündüm.
Kendimiz lösemi olmayabiliriz, bir yakınımız da olmayabilir. Tanımasanız da lösemi olan çocuklara yardım etmek bence iyi bir insan olmanın borcudur. Daha detaylı bilgi için http://www.losev.org.tr/v2/tr/default.asp
Son olarak,25-31 Mayıs haftası Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası...Farklı illerde Lösev adına etkinlikler olacak, belki Lösev'i daha yakından tanımak ve belki ben de varım demek istersiniz...
http://www.losev.org.tr/lch/12lch/tr/index.html
Not: Görseller Lösev'in sayfasından alınmıştır.
Neden mi bu konuyu yazıyorum? Yakın zamanda iki farklı tanıdığımın çocuğuna lösemi teşhisi konuldu. Lösev'i önceden üniversitelerde kurulan stantlardan, kitap ayraçlarından, kartpostallardan bilirdim ve lösemi hastalığı hakkında çok fazla bilgi sahibi değildim, hala da cok bilgi sahibi olduğum söylenemez ama farkındalığım arttı. Tanıdıklarımızın çocuklarına lösemi teşhisi konulunca hastalığın tedavi süreci, ilaç masrafları, hastanede geçen süreç, çocuğun psikolojisi kadar ailenin de ihtiyaç duyduğu psikolojik destek... Bunların hepsinin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Esasında ilik nakli bekleyen bir sürü çocuğun olduğunu, bir tüp kan vererek, ilik nakli uygunluk testinin yapılabileceğini ve uygun bulunursa, iliğin sağlıklı kişiden lösemi hastasına nakli olduktan sonra da ilik bağışı yapan kişide sağlık açısından hiç bir zararı olmadığını öğrendim. Herkesin tabi ki kendi kararı ama bence insanın durup düşünmesi gerekiyor, orada ilik nakli bekleyen benim çocuğum, kardeşim olabilirdi diye... Geçen gün kan iliği bağışı için ben de bir tüp kan verdim. Ama ne yazık ki bağış yapmak istediğinizde de Kızılay'a kan verir gibi gidip her yerde kan veremiyorsunuz, verdiğiniz kanın belirli bir saat içerisinde işlenmesi gerekli, kan verildikten sonra kanın analiz kısmı önemli ve maalesef her yerde bu kan işlemesi yapılamıyor. Hastanelerde kapasite de sınırlı, yani hepimiz gönüllü olalım hadi bin kişi aynı anda verelim demek de yanlış çünkü sadece belirli bir kısmı ancak o zaman diliminde işlenebilir. Benim bildiğim Çapa Hastanesi bu çalışmaları yapıyor. Lösemi konusunda en doğru bilgiyi alabileceğiniz ve ilk aradığınız andan itibaren sizi de ailenin bir parçası gibi hissettirecek bir yer LÖSEV. Çocukların tedavilerini ücretsiz yapıyorlar ve öyle güzel çalışıyorlar öyle güzel yaptıkları işin esasında bir çocuğun hayatına değdiğinin farkındalar ki insan hayran kalıyor. Ve özellikle Üstün Ezer, Lösev'in kurucusu...Aşağıda bazı anekdotları paylaşacağım. Okuyunca dünyaya gönderilmiş bir melek gibi düşündüm.
Kendimiz lösemi olmayabiliriz, bir yakınımız da olmayabilir. Tanımasanız da lösemi olan çocuklara yardım etmek bence iyi bir insan olmanın borcudur. Daha detaylı bilgi için http://www.losev.org.tr/v2/tr/default.asp
Son olarak,25-31 Mayıs haftası Uluslararası Lösemili Çocuklar Haftası...Farklı illerde Lösev adına etkinlikler olacak, belki Lösev'i daha yakından tanımak ve belki ben de varım demek istersiniz...
http://www.losev.org.tr/lch/12lch/tr/index.html
Not: Görseller Lösev'in sayfasından alınmıştır.
14 Mayıs 2013 Salı
Bayram Usta-Yaprak Kebap
Namını çok farklı kişilerden duydum, yeri bana biraz ters olduğu için bir türlü deneme imkanı bulamamıştım, geçenlerde eşim baklava krizine girince Konya yolunda yer alan Hacıbaba'nın yolunu tuttuk ve benim de karnım aç olunca hazır bu fırsat diyerek Bayram Usta'ya gittik. Konya yolunda Petrol Ofisi'nin içinde salaş bir kebapçı.
Gider gitmez masaya en başta ikramlar geliyor, kebapçılarda ikram mantığını seviyorum, insanı kebaba hazırlıyorlar resmen:) Özellikle de acılı ezme severim, bize verilen ikramlarda yoktu. Bize yoğurtlu semiz otu, yoğurtlu közlenmiş patlıcan ve turşu geldi. Turşu bana biraz gereksiz geldi. Patlıcan güzeldi. Gitmeden önce okuduğum yorumlarda da herkese farklı ikram gelebiliyormuş, standart yokmuş diye okumuştum, öyleymiş gerçekten...
Gider gitmez masaya en başta ikramlar geliyor, kebapçılarda ikram mantığını seviyorum, insanı kebaba hazırlıyorlar resmen:) Özellikle de acılı ezme severim, bize verilen ikramlarda yoktu. Bize yoğurtlu semiz otu, yoğurtlu közlenmiş patlıcan ve turşu geldi. Turşu bana biraz gereksiz geldi. Patlıcan güzeldi. Gitmeden önce okuduğum yorumlarda da herkese farklı ikram gelebiliyormuş, standart yokmuş diye okumuştum, öyleymiş gerçekten...
Nar ekşili salata ise güzeldi. Bolca suyuna bandırdık.
Biz bir adana kebap ve bir de yaprak kebap istedik. Özellikle yaprak kebap güzel marine edilmişti, lezzeti iyiydi. Beğendik. Yanlış hatırlamıyorsam 37 TL ödedik.
Kapanışı da yola çıkış sebebimiz olan Hacı Baba ile yaptık. Kilo kilo baklava alıp evimize döndük. Hacı Baba'nın da et yemekleri güzelmiş, başka zaman da burayı deneyeceğiz. Takipte kalın....
5 Mayıs 2013 Pazar
Big Baker ve Big Bang Hamburger
Geçen hafta sonu canımız hamburger çekti ve uzun zamandır denemek için listemizin başında gelen yerleri deneme fırsatı bulduk, en başta Big Baker ile başlayayım, Greta'nın blogunda okumuştum. Gitmeden biraz da araştırma yaptıktan sonra denemeye karar verdik. Bahçelievler 2. Cadde'de yer alıyor, ferah bir mekan, dekoru da sempatik. Eşimle daha çok şeyin tadına bakabilelim diye genellikle farklı sipariş veririz, eşim bbq hamburgerinden sipariş verdi, ben de içinde patlıcan ezmesi olanından sipariş verdim. Benim hamburgerim güzeldi ama eşimin hamburgeri benimkinin on katı daha güzeldi. Burayı önerenlerin özellikle bbq hamburgeri önermesi boşuna değilmiş, sizlere de tavsiye ederim. Bunun haricinde ekmekleri kendileri yapıyorlarmış, bence hamburgerin tadı kadar ekmeği de önemli; ekmekten de sınıfı geçtiler. Limonatası çok övgü alsa da bence ortalama bir lezzete sahip, çok iz bırakmadı, yine de gitmişken deneyin. Son olarak tavuklu mantarlı krep istedik. Krep de ortalama seviyedeydi, ortalama derken kötü gibi algılanmasın, kötü değil, sadece her yerde aşağı yukarı aynı lezzette yiyebileceğiniz bir yer. Bir dahaki gidişimde pizza deneyeceğim, diğer masalara giden pizzalarda gözüm kaldı resmen. Fiyatlara gelince pahalı değil diyebilirim,.
İkinci hamburger deneyimimiz ise Big Bang. İstanbul yolu üzerinde benzinlikçinin içinde. Big Baker'ı bir duyduysam burasını on duydum diyebilirim. Hatta sosyal medyada vs baya övgü dolu şekilde bir çok kişi tarafından bahsedildi. Açıkçası pazarlama stratejilerinin iyi olduğunu düşünüyorum. Birincisi mekan olarak benzinliğin içinde bir kantin gibi, esasında fast food mantığına uyuyor ye ve kalk. Hamburger anlamında zengin bir menüsü var. Sosisliler de çok övgü alıyor. Ya bende bu kadar övgüden sonra beklenti yüksek oldu ya da hakikatten o kadar anlatıldığı gibi değildi. Sosislisi bence hamburgere göre daha iyiydi. Hamburgerin ekmeği bence daha iyi olabilirdi. Patatesin yanında verilen salatalıklı sos ise çok iyi düşünülmüş, patates ile güzel bir uyumu var. Fiyatlar benzinlik içinde bir yer için ortalamanın biraz üstü diyebilirim. Yemek zevki kişiden kişiye değiştiği için sizler de gidin deneyin, kararınızı kendiniz verin, bana soracak olursanız ise tercihim Big Baker olur derim:)
İkinci hamburger deneyimimiz ise Big Bang. İstanbul yolu üzerinde benzinlikçinin içinde. Big Baker'ı bir duyduysam burasını on duydum diyebilirim. Hatta sosyal medyada vs baya övgü dolu şekilde bir çok kişi tarafından bahsedildi. Açıkçası pazarlama stratejilerinin iyi olduğunu düşünüyorum. Birincisi mekan olarak benzinliğin içinde bir kantin gibi, esasında fast food mantığına uyuyor ye ve kalk. Hamburger anlamında zengin bir menüsü var. Sosisliler de çok övgü alıyor. Ya bende bu kadar övgüden sonra beklenti yüksek oldu ya da hakikatten o kadar anlatıldığı gibi değildi. Sosislisi bence hamburgere göre daha iyiydi. Hamburgerin ekmeği bence daha iyi olabilirdi. Patatesin yanında verilen salatalıklı sos ise çok iyi düşünülmüş, patates ile güzel bir uyumu var. Fiyatlar benzinlik içinde bir yer için ortalamanın biraz üstü diyebilirim. Yemek zevki kişiden kişiye değiştiği için sizler de gidin deneyin, kararınızı kendiniz verin, bana soracak olursanız ise tercihim Big Baker olur derim:)