Bu hızlı dönüşümü başım dönmüş bir şekilde anlamaya çalışıyorum, o kadar hızlı dönüşüyor ki her şey, bir süre sonra herkesin algılarının kapanması ve algılamaya devam edenlerin de deli, ayrık otu, bir kaç çatlak ses olarak muamele görmesinden korkuyorum.
Geçen gün akıllının biri kız erkek ayrı okullarda okusun diye laf attı, daha olay soğumadan Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Fikri Işık, "Özgürlük alanını genişletmeliyiz, kız ve erkek ayrı okullarda okuyabilmeli, isteyen de karma okula gönderebilmeli" dedi.
Şimdi bunun adı mı özgürlük? İmam hatip okulları dönüştürme kapsamında da mahalledeki neredeyse bütün okulları imam hatipe çevirdiler, sonra dediler ki istemeyen başka okula göndersin. Gidecek zaten okul kalmadı, diğer okullara kaydettirmek isteyen kişilere, okulumuzda öğrenci sayımız dolu vs dendi. Özel okula gönderemeyecek kişiler de mecburen çocuklarını imam hatip okuluna gönderdiler. Sanki memleket her konuda uzman insanlardan oluşuyor, gören de atomu inceledik, uzaya çıktık, genetik alanında dünyada yapılmayan araştırmaları yaptık tek eksiğimiz imam kaldı sanacak. Sorun şu bu yazıyı yazıyorum diye dinsiz veya imama karşı gibi algılayanlar çıkacaktır. Hayır efendim, değilim, ama bu kadar gözümüze gözümüze bir şeylerin dayatılmasına karşıyım. Din Allah ile benim aramda, camiye de gitmek istesem zaten var, istersem namazımı kılarım, istersem orucunu tutarım, karışan yok ki...
Aynı mevzu daha yakın zamanlarda 4+4+4 daha henüz ne olduğu anlaşılamamışken, seçmeli din derslerinde yapıldı. İstemeyen seçmesin kardeşim dendi. Seçilecek başka dersler için de öğretmen yok vs denildi. Seçmesin de ne yapsın? Çocuk okulda öğretmenleri, öğrenciler tarafından fişlensin mi?
Şimdi kız, erkek ve karma okullar gündemimizde. Malesef bu da anında uygulamaya geçecektir. Düşünsenize kız çocuğunu karma okula gönderen bir babaya yakında "Ooo, bak karma okula gönderiyor" diye imalı cümleler kurulmaya başlayacak. Daha da ileride zaten karma okullara talep de yok, halk bunu istiyor diye sadece kız ve sadece erkek olan okullar açılacak. Öncesinde insan olduğumuzu unutmayalım, biz sadece birer cinsiyetten ibaret değiliz. Son zamanlarda her şeyin cinselliğe dayatıldığı şu günlerde karanlık günler çok yakın.
fotokaynak
Sayfalar
▼
22 Kasım 2013 Cuma
18 Kasım 2013 Pazartesi
Korkuyorum
Genellikle politik yazılar yazmıyorum. Burası kafa dağıtma yeri diyorum, suya sabuna dokunmayan şeyler yazıyorum. Bazen bir yerlerde kanıma çok dokunan durumlar olduğunda da yazmak kendine saklamaktan iyidir diyorum. Bugün de öyle...
Bugünlerde bir şehit annesi ile karşılaşsam nasıl yüzüne bakarım bilmiyorum. Evlatları vatan denilen toprak için, toprağın altında cansız olarak yatarken, ölen hem yaşayacağı günleri hem de sevdiklerini yarı yolda bırakmışken, annesi bir daha evladının kokusunu duyamayacakken, bebek katilinin "Sayın" olmasına, üst düzey askerlerimizin terör ile mücadele etmesine rağmen, ironik bir şekilde terör suçundan yargılanmalarına, "Sayın" denilen kişinin neredeyse bir kuş sütü eksik, beş yıldızlı otel konforunda güya ceza çekerken, diğerlerinin insani olmayan şartlarda kalmalarına dayanamıyorum.
Artık en büyük başgan dahil olmak üzere, "Kürdistan" lafını rahatça söylüyorsa, iktidar şakşakçıcı TRT bile büyük başgana sansür koyuyorsa, devletin büyükleri Gezi'de ölenler için değil ağlamak bir başınız sağ olsun demez iken, bir türkü ile bu kadar içlenebiliyorsa diyecek bir şey bulamıyorum.
Enseyi karartmayalım eşiğini galiba geçtik, her zaman iyimser bir insan olan ben, gittikçe karamsar bir insana dönüşüyorum. Yıllar önce aydınlık bir geçmişimiz var iken, galiba önümüzde karanlık bir gelecek var. KORKUYORUM! Her şeyin bu kadar hızla değişmesinden ve bizi geriye sürükleyen bu değişimlere ülke olarak bu kadar adapte olmamızdan, içine girdiğimiz kış uykusundan ve uyandığımızda artık çok geç demekten KORKUYORUM!
fotokaynak
Bugünlerde bir şehit annesi ile karşılaşsam nasıl yüzüne bakarım bilmiyorum. Evlatları vatan denilen toprak için, toprağın altında cansız olarak yatarken, ölen hem yaşayacağı günleri hem de sevdiklerini yarı yolda bırakmışken, annesi bir daha evladının kokusunu duyamayacakken, bebek katilinin "Sayın" olmasına, üst düzey askerlerimizin terör ile mücadele etmesine rağmen, ironik bir şekilde terör suçundan yargılanmalarına, "Sayın" denilen kişinin neredeyse bir kuş sütü eksik, beş yıldızlı otel konforunda güya ceza çekerken, diğerlerinin insani olmayan şartlarda kalmalarına dayanamıyorum.
Artık en büyük başgan dahil olmak üzere, "Kürdistan" lafını rahatça söylüyorsa, iktidar şakşakçıcı TRT bile büyük başgana sansür koyuyorsa, devletin büyükleri Gezi'de ölenler için değil ağlamak bir başınız sağ olsun demez iken, bir türkü ile bu kadar içlenebiliyorsa diyecek bir şey bulamıyorum.
Enseyi karartmayalım eşiğini galiba geçtik, her zaman iyimser bir insan olan ben, gittikçe karamsar bir insana dönüşüyorum. Yıllar önce aydınlık bir geçmişimiz var iken, galiba önümüzde karanlık bir gelecek var. KORKUYORUM! Her şeyin bu kadar hızla değişmesinden ve bizi geriye sürükleyen bu değişimlere ülke olarak bu kadar adapte olmamızdan, içine girdiğimiz kış uykusundan ve uyandığımızda artık çok geç demekten KORKUYORUM!
fotokaynak
11 Kasım 2013 Pazartesi
Filiz Restoran
İstanbul Ankara arasında yol alırken, otobandan çıkmanıza değecek bir restoran. D-100 Ankara karayolunda yer alıyor ve yolda lezzetin dibine vurup, şık bir yerde yemek için ideal bir yer. Filiz Makarna ürünlerini bulabileceğiniz gibi, zeytinyağlısından et yemeklerine kadar geniş bir yelpazede yemek seçeneklerini sunuyor.
Mimari olarak geniş bir bahçenin ortasına taş ve ahşap karışımı çok hoş bir bina yer alıyor. Filiz Makarna fabrikasının yanında yer alıyor, bahçesi 5000 metrekare ve yemek yenilen binası 350 metrekareden oluşuyor. Bolu'nun yeşilliği burada da mevcut. Hep soğuk havalarda mola vermiş olsak da yazın bahçesinde oturarak keyifle yemek yemek isterim.
Yemek seçeneklerine gelecek olursak, buraya geldiğimizde hep ana yemek olarak makarna yiyorum. Makarna seçeneklerine bakarak da seçim yapmakta çok zorlanıyorum. Eşim buraya geldiğinde gözü dönmüş halde bir sürü şey sipariş verdiği için, bir sürü şeyin tadına bakmış olsak da porsiyonlar da dolu dolu geldiği için hepsini bitiremiyoruz.
Her geldiğimde kaymaklı ekmek kadayıflarına gözüm takılıp kesin bu sefer yiyeceğim desem de sonunda yer kalmadığı için aklımda kalarak kesin bir dahaki sefere diyerek buradan ayrılıyorum. Bir de foursquare'de yorumlardan da çikolatalı sufleyi çok merak ettim.
Gelelim yemeklere....
Başlangıç olarak; doldurulmuş mantar, peynir tabağı ve karışık zeytinyağlı tabağı söyledik.
Mantarlar biraz fazla yağ çekmişti, kötü diyemem ama bir dahaki sefere tercihlerimde yer almaz.
Zeytinyağlı tabağında ise taze fasulye ve özellikle beyaz lahana sarmasını özellikle çok sevdim. Enginarı muhtemelen konserve kullanmışlardı, tatsızdı, olmasa daha iyiydi diyebilirim. Mevsimi olmadığı için zeytinyağlı tabağından kaldırmalarında fayda var diye düşünüyorum.
Salata olarak da Filiz salatadan söyledik. Altında iceberg üzerinde erişte vardı. Mayonez ve yoğurtla karıştırılmıştı. Oldukça doyurucu bir salataydı, bu salatayı söyleyenin başka bir yemek sipariş vermesine gerek yok diyebilirim.
Makarna grubundan ise mantı ve dört peynirli makarna söyledik. Ben o kadar doymuştum ki çok beğenmeme rağmen, yarısı tabakta kaldı.
Restoranın dışarıdan ve içeriden görüntüsü de şöyle:
Fiyatlara gelecek olursak:
Salatalar:6,5 -12 TL arası
Peynir tabağı: 12,5 TL
Zeytinyağlı tabağı:12,5 TL
Dondurulmuş mantar: 9 TL
Makarnalar: 8-12,5 TL
Ana yemekler: 15-30 TL arasında değişiyor.
Adres: Filiz Restaurant
D-100 Karayolu
Bolu - Ankara 7 KM. Bolu
TEL: 0(374) 243 93 94
FAX: 0(374) 243 91 69
Mimari olarak geniş bir bahçenin ortasına taş ve ahşap karışımı çok hoş bir bina yer alıyor. Filiz Makarna fabrikasının yanında yer alıyor, bahçesi 5000 metrekare ve yemek yenilen binası 350 metrekareden oluşuyor. Bolu'nun yeşilliği burada da mevcut. Hep soğuk havalarda mola vermiş olsak da yazın bahçesinde oturarak keyifle yemek yemek isterim.
Yemek seçeneklerine gelecek olursak, buraya geldiğimizde hep ana yemek olarak makarna yiyorum. Makarna seçeneklerine bakarak da seçim yapmakta çok zorlanıyorum. Eşim buraya geldiğinde gözü dönmüş halde bir sürü şey sipariş verdiği için, bir sürü şeyin tadına bakmış olsak da porsiyonlar da dolu dolu geldiği için hepsini bitiremiyoruz.
Her geldiğimde kaymaklı ekmek kadayıflarına gözüm takılıp kesin bu sefer yiyeceğim desem de sonunda yer kalmadığı için aklımda kalarak kesin bir dahaki sefere diyerek buradan ayrılıyorum. Bir de foursquare'de yorumlardan da çikolatalı sufleyi çok merak ettim.
Gelelim yemeklere....
Başlangıç olarak; doldurulmuş mantar, peynir tabağı ve karışık zeytinyağlı tabağı söyledik.
Mantarlar biraz fazla yağ çekmişti, kötü diyemem ama bir dahaki sefere tercihlerimde yer almaz.
Zeytinyağlı tabağında ise taze fasulye ve özellikle beyaz lahana sarmasını özellikle çok sevdim. Enginarı muhtemelen konserve kullanmışlardı, tatsızdı, olmasa daha iyiydi diyebilirim. Mevsimi olmadığı için zeytinyağlı tabağından kaldırmalarında fayda var diye düşünüyorum.
Salata olarak da Filiz salatadan söyledik. Altında iceberg üzerinde erişte vardı. Mayonez ve yoğurtla karıştırılmıştı. Oldukça doyurucu bir salataydı, bu salatayı söyleyenin başka bir yemek sipariş vermesine gerek yok diyebilirim.
Makarna grubundan ise mantı ve dört peynirli makarna söyledik. Ben o kadar doymuştum ki çok beğenmeme rağmen, yarısı tabakta kaldı.
Restoranın dışarıdan ve içeriden görüntüsü de şöyle:
Fiyatlara gelecek olursak:
Salatalar:6,5 -12 TL arası
Peynir tabağı: 12,5 TL
Zeytinyağlı tabağı:12,5 TL
Dondurulmuş mantar: 9 TL
Makarnalar: 8-12,5 TL
Ana yemekler: 15-30 TL arasında değişiyor.
Adres: Filiz Restaurant
D-100 Karayolu
Bolu - Ankara 7 KM. Bolu
TEL: 0(374) 243 93 94
FAX: 0(374) 243 91 69
3 Kasım 2013 Pazar
Alkali Diyet
Şu aralar sağlıklı yaşam ve kilo verme ile ilgili bir şeyler okuyorum. Malumunuz son zamanlarda biraz kilo alınca ve o kilolar vücuda zamk gibi yapışıp kalınca panikledim. Şimdi bana akıl veren diyetisyen vs de öyle kilolu biri olursa benim inancım baştan sıfırlanır, aynı kaş almaya gittiğimde kaşımı alan kadının bir kaşı bir yere diğeri başka yere bakıyorsa, hadi geçmiş olsun:)
Bugünlerde bir şeyler okuyunca, karşıma alkali beslenme diye bir şey çıktı. Bugüne kadar kilomdan memnundum, o yüzden hiç araştırma yapma gereği duymamıştım, İnternette araştırmalarımda karşıma Ayşegül Çoruhlu diye birisi çıktı, yaşına göre kilosu gayet iyi, akademik anlamda da gayet doyurucu bir geçmişi var. Eee kadında her şey tamam da ben de durumlar nasıl? Değişim dediğin ufaktan olmalı diyerek, ben de kendime dersler çıkardım.
Kuş kadar yiyorum ama maşallah şu kilolar gitmiyor diyorsan, sebebi vücudundaki alkali-asit dengesinin şaşmış olmasından olabilir diyor. Benim notlarıma göre neler yapmalı dersen:
1. "Et yeme demiyorum, hobi olarak yine ye!" Vücudun protein açısından et yiyebilirsin ama et ne kadar yiyorsan, onun 2-3 katı çiğ sebze yemelisin diyor.
2. Sofranda kullandığın tuz yerine deniz ya da kaya tuzu kullan. Tuzluğa doldurduğumuz tuzlar işlenmiş olduğu için, faydasından çok zararı var. Deniz veya kaya tuzu vücudun ihtiyacına yönelik mineraller içerdiği için tercih edilmeli ama adı üstünde tuz yine de dikkat et diyor! Abartmamak lazım.
3. Ph'ı yüksek su için. Limon asidik olarak bilinse de suyun içine girince suyu alkali yapıyormuş. Vücudunuzdaki alkali seviyesini yükseltmek için, içtiğiniz suyun için ince bir dilim limon ve bir kaç damla limon suyu sıkın. Ayrıca, bazı sitelerde suyun içine günde bir çimdik karbonat içmenin çok faydalı olduğunu yazıyor. Özellikle eczaneden alınan olmasını öneriyorlar. Kanserden, mide rahatsızlıklarına kadar faydası varmış. Ben yakında karbonatlı suya da başlayacağım. Yüksek tansiyonu vs olanlar bu dediklerimi özellikle yapmasınlar.
4. Su iç öğütleri klasik olsa da, en azından ölçü vermek gerekirse yaklaşık 20 kiloya 1 lt su içilmeli diyorlar. O kadar su içsem çatlarım ama yine de iş yerime sürahi alarak başladım. Günde 1 bardak zor içerken, şimdi hedef koyuyorum akşama kadar sürahi bitecek diye. Yakında o hedef öğlene kadar bitecek olacak. Suyun tokluk hissi vermesinin yanı sıra cilde de çok faydası var.
Özetle asit ve alkali dengesini korumak gerekiyor. Beğendiğim örnekle bitireyim: Eliniz yağlıyken sabunsuz temizleyemezsiniz, sabun alkalidir. Vücudunuzdaki yağlar da alkali olmadan temizlenmez.
Yani sen sen ol, yediğine içtiğine dikkat et, her güzel şeyi hüpletme! Konunun özü budur, anladın sen onu:)
fotokaynak
Alkali Diyet Yasemin Çoruhlu
Bugünlerde bir şeyler okuyunca, karşıma alkali beslenme diye bir şey çıktı. Bugüne kadar kilomdan memnundum, o yüzden hiç araştırma yapma gereği duymamıştım, İnternette araştırmalarımda karşıma Ayşegül Çoruhlu diye birisi çıktı, yaşına göre kilosu gayet iyi, akademik anlamda da gayet doyurucu bir geçmişi var. Eee kadında her şey tamam da ben de durumlar nasıl? Değişim dediğin ufaktan olmalı diyerek, ben de kendime dersler çıkardım.
Kuş kadar yiyorum ama maşallah şu kilolar gitmiyor diyorsan, sebebi vücudundaki alkali-asit dengesinin şaşmış olmasından olabilir diyor. Benim notlarıma göre neler yapmalı dersen:
1. "Et yeme demiyorum, hobi olarak yine ye!" Vücudun protein açısından et yiyebilirsin ama et ne kadar yiyorsan, onun 2-3 katı çiğ sebze yemelisin diyor.
2. Sofranda kullandığın tuz yerine deniz ya da kaya tuzu kullan. Tuzluğa doldurduğumuz tuzlar işlenmiş olduğu için, faydasından çok zararı var. Deniz veya kaya tuzu vücudun ihtiyacına yönelik mineraller içerdiği için tercih edilmeli ama adı üstünde tuz yine de dikkat et diyor! Abartmamak lazım.
3. Ph'ı yüksek su için. Limon asidik olarak bilinse de suyun içine girince suyu alkali yapıyormuş. Vücudunuzdaki alkali seviyesini yükseltmek için, içtiğiniz suyun için ince bir dilim limon ve bir kaç damla limon suyu sıkın. Ayrıca, bazı sitelerde suyun içine günde bir çimdik karbonat içmenin çok faydalı olduğunu yazıyor. Özellikle eczaneden alınan olmasını öneriyorlar. Kanserden, mide rahatsızlıklarına kadar faydası varmış. Ben yakında karbonatlı suya da başlayacağım. Yüksek tansiyonu vs olanlar bu dediklerimi özellikle yapmasınlar.
4. Su iç öğütleri klasik olsa da, en azından ölçü vermek gerekirse yaklaşık 20 kiloya 1 lt su içilmeli diyorlar. O kadar su içsem çatlarım ama yine de iş yerime sürahi alarak başladım. Günde 1 bardak zor içerken, şimdi hedef koyuyorum akşama kadar sürahi bitecek diye. Yakında o hedef öğlene kadar bitecek olacak. Suyun tokluk hissi vermesinin yanı sıra cilde de çok faydası var.
Özetle asit ve alkali dengesini korumak gerekiyor. Beğendiğim örnekle bitireyim: Eliniz yağlıyken sabunsuz temizleyemezsiniz, sabun alkalidir. Vücudunuzdaki yağlar da alkali olmadan temizlenmez.
Yani sen sen ol, yediğine içtiğine dikkat et, her güzel şeyi hüpletme! Konunun özü budur, anladın sen onu:)
fotokaynak
Alkali Diyet Yasemin Çoruhlu