Kanser olduğumu öğrendiğim anda, ameliyatımı yapan doktor “kemoterapinin tüm yan etkileri geçiçi, bir tek kilo kalıcı” dedi. Yakında vücudum 38 yaşında olmama rağmen, menapoza girecek. Yani meme kanserini kadınlık hormonum oluşturduğu için, onu kontrol altına alacaklar. Doktor da annenin 5 senede girdiği menapoza sen 5 günde gireceksin, metabolizman yavaşlayacak dedi. Açıkçası kilo meselesini en başlarda baya kafama taktım. Bir iki gün ketajonik beslenmeye bile çalıştım. Baktım bu durum beni daha çok strese sokuyor, vazgeçtim. Unlu gıda, şekerli şeyler, pilav&makarna, ambalajlı ürünleri kestim. Kemoterapiye kadar ne kadar versem o kadar kar dedim, sonuçta hazır 38 yaş metabolizmasına sahipken, verdim verdim dedim:) Bence iyi oldu, şimdi alacaksam da verdiğim kilonun üzerine alacağım. Zayıf olmak güzel geldi.
Ayrıca, kemoterapi öncesi zannediyordum ki sağlıklı beslenirim, her gün yumurta, haftada 2 gün balık falan. Bir kere kemoterapi beklediğimden ağır çıktı. Yani daha alırken,koltukta baygın hale geçiyorsun. İlacın adını bile sormadım, bilsem ne olacak diye. Ama doktor izah ederken, halk arasında, kırmızı ilaç olarak anılan ilaç olduğunu söyledi. Bir videoda bu ilaca “kırmızı şeytan” dediklerini duydum. Yani pek kolay bir ilaç değil, vermeden önce kuvvetli bir mide bulantısı ilacı içtim. Serum kolumdayken, zaten uyuklar gibi oldum. Eve gelince de direk yattım, o akşam ben de biraz flu, pek hatırlamıyorum açıkçası. Ertesi gün biraz yürüyüş yaptım, ama enerjim vs yoktu. Birkaç gün böyle geçti, kemoterapinin üzerinden geçen her bir günde çok daha iyi oluyorsun. Şuan beni görseniz, kanser demezsiniz. Kanser kelimesi kötü bir kelime, yani yazarken de ben ve kanser aynı cümlede pek garip geldi. İnsan sanırım kendine bir şey olmaz diye düşünüyor. Ben kanser olduğumu öğrendiğim zaman, “yaa bunlar daha ileri yaşlarda olmaz mıydı dedim, büyümüşüm ben” diye düşündüm. Aynaya bakınca kendimi hala üniversite öğrencisi gibi görüyorum. Ufal da cebime gir diyebilirsiniz:)
Bunun haricinde, dün duşta gözüme kirpik kaçtı zannettim, sonra bir baktım, dökülen saçlarım. Bu durumdan dolayı saçlarımı önce ara bir model kestirmiştim, kulak altlarına denk gelecek şekilde. Uzun saçlarım vardı öncesinde. Kestirince modeli beğendim, keşke daha önce kestirseydim dedim. Kemoterapiye bir hafta kala da eşimin erkek berberine gidip, saçımı 1 numaraya vurdurdum. Şimdi biraz uzadılar bile. Neyse duşta bir baktım elimde saçım, hatta saçlarım, tutam tutam dökülüyor. İyi ki saçımı kazıtmışım, uzun olsaydı can sıkıcı olabilirdi. İki gündür ara ara dökülüyor. Ben bir ara acaba dökülmez mi diye düşünmüştüm, sanırım yakında hepsi gidecek. Peruk aldım, henüz hiç takmadım, havalar serin olduğu için soğukta bere takıyorum, ama güzelse hiç takmıyorum. Saçı olmayan kişiler neden şapka/bere takıyormuş anladım, vala kafa buz oluyor, güneşte de resmen yanıyor:)
Ayrıca, dün kemoterapi alacaktım. Perşembe kan verdim, malesef değerlerim düşük çıktı. O yüzden şimdi kan değerlerimi yükseltmeye çalışıyorum. Sabah sabah pekmez ve karadut özü yemeye başladım. Bakalım süreç bitince kaç kilo almış olacağım. Bazen kilo mevzusunu da hiç düşünme diyorum, sonuçta kanser yani boru değil, bu süreç en iyi şekli ile bitsin de kiloyu bir şekilde veririm.
Evde de eşimin motivasyonu, süreç bitince ikimizin yapacağı bir haftalık motosiklet turu. Tabi sadece motosiklet olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, bir de kamplı:) Yani motosiklete çadırından, uyku tulumlarına, güneşliğinden sandalyesine kadar herşeyi ile sığacağız. Şuan bu kısımları hallettik, çantalarımız hazır. Sadece kıyafet kısmımızı mevsime göre, gideceğimiz zaman koyacağız. Eşim şuara hergün bana motosiklet kıyafeti bakıyor. Benim kıyafetlerim var ama uzun yol olacağı için, en korumalısını vs arıyor, tabi bir de benim kilo alıp almayacağım belli değilken. Kadın motosiklet kıyafeti pek olmadığı için ve Türkiye’de çok daha sınırlı olduğu için, yurt dışındaki tüm siteleri tavaf ediyor diyebilirim.
Bu süreçte, Ece de çok iyi adapte oldu sürece. Bir tek doğduğundan beri hafta içi beni evde görmediği için, şuan bol bol oyun istiyor. Oyun yoksa ipad vs gibi bir şey izlemeyi talep edebiliyor. Ekranda geçirdiği süreyi hala sınırlı tutmaya çalışıyoruz. Bazen ben çok yorgun olabiliyorum. O zaman birazcık normalin üzerinde televizyon vs izlerse de bu sefer vicdan azabı çekebiliyorum. Ama sanırım annelik de böyle bir şey, her anı planlayamıyorsun ama önemli olan onun mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlamak. Şuan 4.5 yaşında, herşeyi veya yaptıklarımızı hatırlamayacak ama hissi muhakkak hatırlar diye düşünüyorum. Yani hepimiz çocukluğumuza dair hayal meyal bir şeyler anımsıyoruz ama hisler sanki daha çok yerleşiyor. Bence mutlu bir çocuk ve sevildiğini hissediyor. Önemli olan da o.
Ece ile birlikte en keyif aldığım şeylerden birisi onunla kek yapmak, yani ikimiz de aşçı kıyafetlerimizi giyiyoruz, o herşeyi kendi dökmek istiyor, sonuçta aşçı yani tabi yapacak. Çok uyumlu şekilde kekimizi yapıyoruz. Birlikte keyif alıyoruz, ben açıkçası her hafta olmasa da ayda bir kaç kez Ece ile kek yapmaya çalışıyorum uzun zamandır. İstiyorum ki ileride hatıralarında evimiz mis gibi kek kokardı diye düşünsün, annemle birlikte yapardık diye anımsasın ve ileride kek kokusu alınca bir yerde, kendi çocukluğunu anımsasın. Bunu kanser olmadan önce de düşünüyordum, şimdi tabi daha anlamlı geliyor.
Özetle, moralim yerinde, iyiyim. Umarım Çarşamba’ya da kan değerlerim yükselir ve kemoterapimi alabilirim.