Sayfalar

4 Haziran 2021 Cuma

Problemler Hakkında Sürekli Düşünmek

 

Hep aynı tarz problemlerle mi boğuşuyorsunuz? Bu neden hep benim başıma geliyor, dönüp dolaşıp beni buluyor diyor musunuz?

Kişiler ve zamanlar değişse de adeta dejavu gibi bazı olaylar bazı kişilerde tekrar eder. Belki de “çekim yasası” iş başındadır. Bu olayların tekrar etmesinde üç neden bulabilir.

1.      Sürekli problemlerden konuşmak:  Aynı konularda şikâyet edip, tekrar tekrar bu konuları başkalarına anlatırken kendini buluyorsan, bu kısır döngünün içinde olman normal. Çünkü kullandığın sözcüklerle negatif bir manyetik alan yaratıyorsun ve yaydığın bu enerji ile kısır döngünün içinde kalmaya devam ediyorsun.

 Peki ne yapalım? Problem ortada duruyor ise sadece görmezden gelemeyiz. Bizi rahatsız eden durumun farkında olup, bizi rahatsız eden durumun neden oluştuğuna bakmalıyız. Bizi yargılamadan tarafsızca dinleyecek bir kişiye anlatmamız yeterlidir. Anlatmış ve rahatlamışızdır. Artık aynı konuda şikâyet etmeyi durdurmalıyız. Başlarda çok zor olsa da zamanla bilinçli farkındalıkla yaptıkça, bir süre sonra kolaylaşacaktır. Odağımızı olumsuza odaklamaya devam etmek yerine, orada bize olumlu gelen/bizi mutlu eden şeyleri fark edip, onlar üzerine yoğunlaşmalıyız. Yani olumsuz olan kısmın önem derecesini düşürüp, bir kenara koymalı. Çözümler üzerine odaklanmalıyız. Bunun için “imgelemek” çok önemlidir. Esasında olmasını istediğiniz şeyi, olmuş gibi hayal edip, onu hissettikçe, gerçekleşmesi için adımlar atmış olacaksınız. Hatta bunu cümlelere döküp, kâğıda yazmak da bu etkiyi hızlandıracaktır.

 2.      Problem Hakkında Sürekli Düşünmek: Aynı kısır döngünün içinde, başkalarına anlatmasanız da kafanızın içinde kaygı ile aynı şekilde düşündüğünüzde, probleme odaklanmış olursunuz. Bunun yerine bilinçli olarak gün içinde olumlu cümleler kurarak, zihnimizi yönlendirmeliyiz. Olumlamayı nasıl yapacağız? “3*O” ile.

a.       Olumlama:

Hayalini kurduğunuz gerçeklik ne ise onu düşünün. Yaşadığınız fiziksel gerçekliği bir kenara koyup, hayalini kurduğunuz, gerçek olmasını istediğinizi dile getirin.  Mesela, işyerinde sürekli arıza kişiler beni bulur diye düşünceniz var diyelim. Bunu kenara koyup, “Ben çok pozitif bir insanım, yaydığım enerji ile işyerinde hep seviliyorum, etrafım sohbetinden keyif aldığım, yardımlaşmayı seven kişilerden oluşuyor. Ben bu kişiler arasında mutluyum.” diye içinizden bu cümleleri geçirin.

             b.               Onaylama:

Onaylama ise, olmasını istediğiniz düşünceyi/ olumlama yaptığınız cümleyi söyledikten sonra, ona kanıt olacak bir şey bulmak. Biraz önceki örneğimizden gidecek olursak, işyerinde sizi seven, size yardım eden, sohbetinden hoşlandığınız kişiyi düşünerek, biraz önceki olumlamanızı onaylayın.

 c.      Oldurma

 Onaylama ile varmak istediğiniz ruhsal durumu şuan yakalamak. Onaylamadan sonra hissedeceğimiz duygu durumunu sürdürmek. Bu olumlama ve onaylama durumlarından sonra, oluşan duygu durumunu sürdürdükçe, bizim de yayacağımız enerji yükselecektir. Yükselen enerjimizin frekansı ile arıza diye düşündüğümüz kişilerin frekansı bir süre sonra tutmayacağından, bu kişilerin bize etkileri azalacaktır.

Problemler hakkında sürekli düşünmemizi azaltacak bir yöntem de meditasyon yapmaktır. Meditasyona yabancıysanız, internette yönlendirmeli meditasyon yapmanızı sağlayacak kaynaklar var. Meditasyondaki cümleler sizin anda kalmanızı sağlayacaktır. Zamanla kendi sessiz meditasyonlarınızı olumlu imgeleme yaparak yapabilirsiniz.

Zihin boşken daha çok konuşur. O yüzden size iyi gelen şeyleri keşfedip, kendinizi meşgul ettiğinizde, beyninizin içinde sürekli konuşan o ses bir süreliğine susacaktır. Mesela sevdiğiniz arkadaşlarınızla bir araya gelmek, spor yapmak, seveceğiniz bir film izlemek gibi. Bunları yaparken bedeniniz de daha olumlu hissedecek ve bu da ruh halinize yansıyacaktır.

Özetle, kısır döngünden çıkmak için öncelikle kişi farkında olmalı ve adım atmalıdır.

Sözcüklerini Değiştir, Hayatın Değişsin

Her düşüncemiz bir enerji, bizler düşüncelerimizle evrene enerji yayıyoruz. Bu yaydığımız enerji ile isteklerimizi de korkularımızı da gerçekleştirmek mümkün.  Evrene gönderdiğimiz enerjiler, kendisiyle aynı frekanstaki enerjiyi arar ve bizim düşüncelerimizle aynı frekansta olan düşünceyi bulur. Düşüncelerimizin gücüyle, yaşantımızda kendimiz ve başkası için ne düşünüyorsak onu kendimize çekeriz. Buna “çekim yasası” deniliyor. Düşündüklerimiz, gerçekleşmek zorundadır. Ne düşünüyorsak o oluruz. Ne ekersen onu biçersin cümlesi bence çekim yasasını özetliyor.

Burada kendimin de uygulamaya çalıştığı bir uygulamadan bahsetmek istiyorum. Bilinçaltımız –me,-ma’lı cümleleri tanımıyor. O yüzden kurduğumuz cümleler olumsuzluk içermemeli. Çünkü bilinçaltı –me,-ma ekini ayırmadan, ne söylüyorsak, ona odaklanıyor. Ben de cümlelerimi değiştiriyorum. Mesela;

“Kanser olmak istemiyorum” demek yerine “Ben çok sağlıklıyım” diyorum.

Yani olumsuza odaklanmak yerine, neyi, hangi durumu istiyorsanız onunla ilgili cümleler kurun ve evrene bilinçaltınızla bu mesajları gönderin, frekansınızı olumlu düşüncelerle yükseltin. Yüksek frekansınız da evrendeki diğer yüksek frekanslarla buluşarak, hayatınıza olumlu yansımalarını getirsin.

29 Mayıs 2021 Cumartesi

Kemoterapi Öncesi Bakım

Ben meme ameliyatımı önce oldum, bir ay iyileşme dönemi için beklememi söylediler. O bir ay bence en rahat dönemdi. Sonuçta memeden gelen sıvının aktığı diren vardı ama onu da iyice kıyafete tutturduktan sonra, bence gayet özgürdüm. Kemoterapi alınca, bağışıklığınız düşük ve enfeksiyona açık hale geldiğiniz için, daha dikkatli olmak gerekiyor. Peki kemoterapi sürecim başlamadan önce neler yaptım?

1. Peruk: Kanser olduğumu öğrendiğimde en çok kafama saçımı takmıştım. Saçsız nasıl olurum? Peruk muhakkak gerekli idi. Hatta kız çocuğu annesi olarak, o benden utanır mı veya güzel bulmaz mı gibi konularda da kaygılanmıştım. Hatta benim gibi meme kanseri geçiren bir doktor ile bu sürecin başında görüştüğümde, o da ben de bir kaç tane peruk aldım ama hiç takmadım, sadece bandana kullandım dediğinde çok şaşırmıştım. Ben olayı abartmıştım, kızıma söylemeden acaba bu kanser olayını atlatır mıyım demiştim. Sonra kanser durumunun çocuğun psikolojisi açısından bilmesinin daha iyi olduğunu öğrenince kızıma da biraz hasta olduğumu ve ilaç kullanacağımı, saçlarımı dökeceğini vs söyledim. İlk başta bir an şaşırdı, ağladı, sonra işi eğlenceye vurup, kel kafa olacağım, çok eğleneceğiz, davul gibi çalabileceğiz vs diye anlatınca, o da kahkahalarla bana eşlik etti. Hatta peruk alacağımı, isterse kendisinin de gelip, benimle peruğumu seçebileceğini söyledim. O da kız çocuk olarak o zaman pembe peruk da deneyelim dedi.

Özetle, ben gerçek saçtan yapılma bir peruk aldım. Perukların hiçbiri tam içinize sinmiyor, benim aldığım en çok benim içime sinendi. Baya doğal duruyordu. Ama ben kafama alıştım, açıkçası kızımın bir online dersinin başında gözükmem gerektiği için 10 dakika haricinde ben bu peruğu hiç takmadım. Sonuçta başka çocuklar, bir cümle söylerler ise, kızımın kalbi kırılsın istemedim. Ama bakıyorum da kızım da bence süreci baya iyi götürüyor. Benim bandanalı halime baya alıştı. Hatta evde bandana bile takmadığım zamanlar oluyor. Öncesinde saçım baya uzundu, şimdi şampuan reklamlarındaki slogan gibiyim. “YIKA ve ÇIK”. Çok rahat. Saçım uzamaya başlayınca, sanırım artık eskisi gibi uzun kullanmayacağım.

2. Peki Ya Kaşlar? 

Kemoterapi sürecinde kaşlarım dökülecek, kalan sağlar bizim mi? Diye bir düşündüm. Çünkü kaşlarımda önceden işlem vardı. Eee gerçek kaşlarım dökülünce, kalan çizili kaşlar pek bir şeye benzemeyecekti. Ben de bu durumda, en iyisi bir daha kaşların üzerinden işlem yaptırayım dedim. Sonuçta hepsi dökülünce, tutarlı bir ifade kalsın diye. Ben kaşımı yaptırdığım için çok memnunum. Çünkü saçlar dökülünce, yüzünüzdeki ifadeyi en çok kaşlar çıkarıyor. Kaşlarımın formu beni iyi hissettirdi.

3. Gözler

Normalde çok bakımlı veya yüzü işlemli biri değilim, hatta kaşımı saymazsak, başka bir şeyim yok. Kaş-kirpik dökülünce, hasta görünümüm çok oluşsun istemedim. Bu herkesin kendisini nasıl hissettiği ile ilgili. Ben iyi görünmek istiyordum, çünkü moralimi etkileyeceğini biliyordum. Gözlerim için de kirpiklerim dökülürse diye, dipliner randevusu aldım. Ama korona vs sayılarındaki artış nedeni ile randevumu iptal ettim. Dipliner gözün dibine uygulandığı için, açıkçası normalde de tereddüt edeceğim bir uygulama idi, ama cesaretlenmiştim, gaza gelmiştim. Neyse sonuçta randevumu iptal etsem de, ne olur ne olmaz diye takma kirpik aldım. Bugüne kadar hiç kullanmadım. Ne bileyim dolapta olduğunu bilmek iyi hissettirdi, fiyatı da makuldü. Benim çok şükür kaş ve kirpiğimin hepsi dökülmedi. O yüzden ihtiyaç da duymadım, kızımı okula bırakırken ara sıra göz kalemi de sürüyorum. Genelde güneş gözlüğü ile dışarı çıktığım için bence çok da gerek yok. 

Özetle, dış görünümüm için bunları yaptım. Şu ara cilt bakımım için ürün arayışındayım. Radikaaromaterapi diye bir marka çıktı. Kanserle savaşmış kadınlar kurmuş, kanser tedavisi gören kişilere yönelik “Yeshim” diye bir seri çıkarmışlar. Bence baya başarılı görünüyor, en kısa sürede o ürünleri de denemeyi düşünüyorum. 

Kendim için beni iyi hissettiren şeyleri yazmaya çalıştım. Etrafınızda veya kendinizde kanser tedavisi görmüş kişilerin cilt bakımı ve dış görünüşü ile ilgili iyi gelen/ iyi hissettiren deneyimleri var ise yorumlarda yazabilirseniz, başkalarına da ulaşmış oluruz.

19 Nisan 2021 Pazartesi

Ben Kimim?

İş görüşmelerinde vs de bazen sorulur biraz kendinizi tanıtır mısınız diye. Şuradan mezun oldum, şunları yaptım, buralarda çalıştım vs diye anlatırız kendimizi. Şu günlerde biraz daha düşünür oldum esasında ben kimim diye. Kimim, ne istiyorum, hayat amacım ne? Kim olmaya çalıştım bu zamana kadar veya olduğum benden mutlu muyum?

Hastalıklar ve onları esasında içeriden yaratan sebeplerle ilgili bu dönemde bir çok kitap okudum. Melankolik kitaplar değil, işin bilimsel yanı ispatlanmış, gerçek kişiler, gerçek doktorlar vs. Kanser hastaları ile ilgili genel olarak anladığım şu: “Başkalarına hayır diyememe, sorun çıkmasın diye sineye çekme, başkalarını kendinden önceye koyma” 

Çok ilginç ben kendimi çok net hayır diyebilen bir insan olarak düşünüyordum. Fark ettim ki değilmişim, sorun çıkmasın, başkaları mutlu olsun diye daha uyumlu olmayı tercih etmişim. Sanırım hala da öyleyim. Ama bir yanım şu ara sinirli, gergin... Kemoterapi süreci keyifli bir süreç değil, insanın bütün tadını tuzunu kaçırıyor. Bir yandan da korona var. Hepimiz evdeyiz. Eşim benim bağışıklığım düşük diye risk almamak adına işe gitmiyor. Kızımı korona sayıları yükseldi diye okula göndermedik bir hafta, şimdi 2 hafta da sömestr tatili. Evde bakıcımız var ama kızım bu süreçte sürekli benim yanımda olmak, birlikte bir şeyler yapmak istiyor. Sabah uyandığı andan gece yatana kadar beraberiz. Esasında en çok istediğim şeylerden biri de bu ama bazen çok zorlanıyorum. Kemoterapi veya kanser insanı daha sabırsız yapıyor. Arka planda harcadığın her dakikanın ömründen giden dakikalar olduğunu ve ömrünün kısaldığını hissediyorsun. Biliyorum bu cümleyi yazmamam gerek, evrene yanlış mesaj vermemek için. Hatta bu cümleleri yazarken, eşim ve kızım okuduğunda rahatsız olurlar mı diye bile düşünüp yine kendimi arka plana koyuyorum. Ama durum böyle, bu satırları yazmam onları sevmemden bir şey eksiltmiyor. Sadece sabırsız olduğum anlarda veya kendime zaman ayırmak istediğim anlarda vicdan azabı yaşıyorum. Kızımın da hayatındaki sınavlarından birisi sanırım bu süreç. Yani küçük yaşta bir çok şey görüyor. Geçen saçım o kadar döküldü ki 1 numara kestirmeme rağmen, eşimden kazımasını rica ettim.. Sağolsun bütün saçımı kazıdı, gündüzleri kan iğnelerimi de eşim vuruyor. Ve kızım tüm bu süreçlere şahit oluyor. Kemoterapi sonrasında çokça uyumak istiyorum, halsiz oluyorum ve kızım o günlerde inanılmaz anlayışlı. Beni öpüp odadan çıkıyor. Onun için de zor bir süreç. Geçen gün parkta kreşten bir arkadaşını görmüş, uzaktan oynamışlar. Arkadaşı sen de bereni çıkarsana demiş, kızım da sıcağı sevmemesine rağmen “Benim hasta olmamam lazım, annemi korumam lazım” demiş. Bu cümle anne olarak kalbimde eridi. Canım kızım, seni herşeyden çok seviyorum.

Konu nereden nereye geldi. Özetle hepimiz evdeyiz ve kimse ile sosyalleşmiyoruz, bir senedir de durumun çok farkı yoktu. Bence normal insanların da sabrı sınanıyor. Kemoterapi sürecinde benim sabrımın da daha çok sınandığını düşünüyorum. Zamanı iyi kullanmak istiyorum. Özümü bulmak, kimim ben cevabını verebilmek istiyorum. Bu sabah erkenden kalkıp meditasyon yaptım,  sabah ev sessizdi, sadece ben. Çok iyi geldi. Bu sürecin, bir dönüşüm yolculuğu olmasını istiyorum. Daha sık yazmaya başladım, bu da güzel bir şey:)


11 Nisan 2021 Pazar

Durum raporu

 Kanser olduğumu öğrendiğim anda, ameliyatımı yapan doktor “kemoterapinin tüm yan etkileri geçiçi, bir tek kilo kalıcı” dedi. Yakında vücudum 38 yaşında olmama rağmen, menapoza girecek. Yani meme kanserini kadınlık hormonum oluşturduğu için, onu kontrol altına alacaklar. Doktor da annenin 5 senede girdiği menapoza sen 5 günde gireceksin, metabolizman yavaşlayacak dedi. Açıkçası kilo meselesini en başlarda baya kafama taktım. Bir iki gün ketajonik beslenmeye bile çalıştım. Baktım bu durum beni daha çok strese sokuyor, vazgeçtim. Unlu gıda, şekerli şeyler, pilav&makarna, ambalajlı ürünleri kestim. Kemoterapiye kadar ne kadar versem o kadar kar dedim, sonuçta hazır 38 yaş metabolizmasına sahipken, verdim verdim dedim:) Bence iyi oldu, şimdi alacaksam da verdiğim kilonun üzerine alacağım. Zayıf olmak güzel geldi.

Ayrıca, kemoterapi öncesi zannediyordum ki sağlıklı beslenirim, her gün yumurta, haftada 2 gün balık falan. Bir kere kemoterapi beklediğimden ağır çıktı. Yani daha alırken,koltukta baygın hale geçiyorsun. İlacın adını bile sormadım, bilsem ne olacak diye. Ama doktor izah ederken, halk arasında, kırmızı ilaç olarak anılan ilaç olduğunu söyledi. Bir videoda bu ilaca “kırmızı şeytan” dediklerini duydum. Yani pek kolay bir ilaç değil, vermeden önce kuvvetli bir mide bulantısı ilacı içtim. Serum kolumdayken, zaten uyuklar gibi oldum. Eve gelince de direk yattım, o akşam ben de biraz flu, pek hatırlamıyorum açıkçası. Ertesi gün biraz yürüyüş yaptım, ama enerjim vs yoktu. Birkaç gün böyle geçti, kemoterapinin üzerinden geçen her bir günde çok daha iyi oluyorsun. Şuan beni görseniz, kanser demezsiniz. Kanser kelimesi kötü bir kelime, yani yazarken de ben ve kanser aynı cümlede pek garip geldi. İnsan sanırım kendine bir şey olmaz diye düşünüyor. Ben kanser olduğumu öğrendiğim zaman, “yaa bunlar daha ileri yaşlarda olmaz mıydı dedim, büyümüşüm ben” diye düşündüm. Aynaya bakınca kendimi hala üniversite öğrencisi gibi görüyorum. Ufal da cebime gir diyebilirsiniz:)

Bunun haricinde, dün duşta gözüme kirpik kaçtı zannettim, sonra bir baktım, dökülen saçlarım. Bu durumdan dolayı saçlarımı önce ara bir model kestirmiştim, kulak altlarına denk gelecek şekilde. Uzun saçlarım vardı öncesinde. Kestirince modeli beğendim, keşke daha önce kestirseydim dedim. Kemoterapiye bir hafta kala da eşimin erkek berberine gidip, saçımı 1 numaraya vurdurdum. Şimdi biraz uzadılar bile. Neyse duşta bir baktım elimde saçım, hatta saçlarım, tutam tutam dökülüyor. İyi ki saçımı kazıtmışım, uzun olsaydı can sıkıcı olabilirdi. İki gündür ara ara dökülüyor. Ben bir ara acaba dökülmez mi diye düşünmüştüm, sanırım yakında hepsi gidecek. Peruk aldım, henüz hiç takmadım, havalar serin olduğu için soğukta bere takıyorum, ama güzelse hiç takmıyorum. Saçı olmayan kişiler neden şapka/bere takıyormuş anladım, vala kafa buz oluyor, güneşte de resmen yanıyor:)

Ayrıca, dün kemoterapi alacaktım. Perşembe kan verdim, malesef değerlerim düşük çıktı. O yüzden şimdi kan değerlerimi yükseltmeye çalışıyorum. Sabah sabah pekmez ve karadut özü yemeye başladım. Bakalım süreç bitince kaç kilo almış olacağım. Bazen kilo mevzusunu da hiç düşünme diyorum, sonuçta kanser yani boru değil, bu süreç en iyi şekli ile bitsin de kiloyu bir şekilde veririm.

Evde de eşimin motivasyonu, süreç bitince ikimizin yapacağı bir haftalık motosiklet turu. Tabi sadece motosiklet olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, bir de kamplı:) Yani motosiklete çadırından, uyku tulumlarına, güneşliğinden sandalyesine kadar herşeyi ile sığacağız. Şuan bu kısımları hallettik, çantalarımız hazır. Sadece kıyafet kısmımızı mevsime göre, gideceğimiz zaman koyacağız. Eşim şuara hergün bana motosiklet kıyafeti bakıyor. Benim kıyafetlerim var ama uzun yol olacağı için, en korumalısını vs arıyor, tabi bir de benim kilo alıp almayacağım belli değilken. Kadın motosiklet kıyafeti pek olmadığı için ve Türkiye’de çok daha sınırlı olduğu için, yurt dışındaki tüm siteleri tavaf ediyor diyebilirim.

Bu süreçte, Ece de çok iyi adapte oldu sürece. Bir tek doğduğundan beri hafta içi beni evde görmediği için, şuan bol bol oyun istiyor. Oyun yoksa ipad vs gibi bir şey izlemeyi talep edebiliyor. Ekranda geçirdiği süreyi hala sınırlı tutmaya çalışıyoruz. Bazen ben çok yorgun olabiliyorum. O zaman birazcık normalin üzerinde televizyon vs izlerse de bu sefer vicdan azabı çekebiliyorum. Ama sanırım annelik de böyle bir şey, her anı planlayamıyorsun ama önemli olan onun mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlamak. Şuan 4.5 yaşında, herşeyi veya yaptıklarımızı hatırlamayacak ama hissi muhakkak hatırlar diye düşünüyorum. Yani hepimiz çocukluğumuza dair hayal meyal bir şeyler anımsıyoruz ama hisler sanki daha çok yerleşiyor. Bence mutlu bir çocuk ve sevildiğini hissediyor. Önemli olan da o.

Ece ile birlikte en keyif aldığım şeylerden birisi onunla kek yapmak, yani ikimiz de aşçı kıyafetlerimizi giyiyoruz, o herşeyi kendi dökmek istiyor, sonuçta aşçı yani tabi yapacak. Çok uyumlu şekilde kekimizi yapıyoruz. Birlikte keyif alıyoruz, ben açıkçası her hafta olmasa da ayda bir kaç kez Ece ile kek yapmaya çalışıyorum uzun zamandır. İstiyorum ki ileride hatıralarında evimiz mis gibi kek kokardı diye düşünsün, annemle birlikte yapardık diye anımsasın ve ileride kek kokusu alınca bir yerde, kendi çocukluğunu anımsasın. Bunu kanser olmadan önce de düşünüyordum, şimdi tabi daha anlamlı geliyor.

Özetle, moralim yerinde, iyiyim. Umarım Çarşamba’ya da kan değerlerim yükselir ve kemoterapimi alabilirim. 

 

5 Nisan 2021 Pazartesi

Evren bazen bizi duyuyor galiba

Meme kanseri olunca, ilk defa kendime mola verdim. İşe gitmiyorum. Sanırım buna çok ihtiyacım varmış. Geçen yıl o kadar çok çalıştım ki bence kendimi durdurmayı düşünmediğim için, vücudum bu kanseri üreterek bir dur dedi. İşe sabahları herkesten erken gidiyorum, böylece trafiğe takılmıyorum. Sabah mesaim 8’de başlasa da ben 7’de işteyim. Hatta ilk işe başladığım dönemde vardiyalı çalışanlar bu durumu baya garipsemişti, neden 7’de geliyor diye. Ofisin sanırım en çok o saat aralığını seviyorum. Hem kendimi geliştirmek için bir şeyler okuma imkanım oluyor, hem bazen öylesine boş boş takılıyorum, hem de iş yoğun ise erkenden çalışmaya başlıyorum, daha doğrusu başlıyordum. Geçen yıl korona çıkınca, insan kaynakları olarak tüm gündemimiz korona oldu. Bazen diyorum ki ne yaptık ki ama akşam hatta gece nasıl oluyor anlamadan tüm gün bitiyordu. Önlemler, bulaşma durumunda herkesi tek tek arayarak tespitler vs. Benim için çok ama çok stresli geçti bu sene. Bu işe başladığımdan beri o kadar geç saatlerde çıktığım oldu ki, bir süre sonra bu normal geliyor. Şuan ben çalışmıyorum ve ekip arkadaşlarım yine geç saatlerde çıkmaya devam ediyor. Onlarla konuşup, her geç çıkışlarını öğrendiğimde üzülüyorum. Sanki hayatı ıskalıyoruz. İş hayatının da ayrıca kendine göre stresleri var tabi. Kanserden bir kaç ay önce, bir şeye çok sinirlenince “Ben burada kanser olacağım” dedim. Hayatımda ilk defa böyle bir cümle kurdum. İş arkadaşlarımdan birisi “Aman Yasemin Hanım ağzınızdan çıkana dikkat edin” deyince, beynimden aşağı kaynar sular döküldü,  yaa sayılmasın, demedim ben, öyle demek istemedim desem de söz ağızdan bir kere çıkmış oldu.

Patoloji doktoru kanser olduğumu söyler söylemez, aklıma bu cümlem geldi. Şimdi bu yazıyı okuyanlar aman ne saçma diye düşünebilir. Belki tamamen tesadüf, belki de evren duydu bilmiyorum. Sanırım içimde böyle bir şey vardı, belki kendi kendine yok olacaktı, belki de bu cümleden sonra bana kanser olarak var olmayı seçti. Bilmiyorum, karışık konular. Sadece artık ağzımdan çıkana çok daha fazla dikkat ediyorum. 

Bir de pandemi döneminde bir sürü kişi home office çalıştı. Kızım 4.5 yaşında, online eğitimde herkesin annesi zoom ekranlarında çocuklarının yanında idi, ben ise hep işte ve hatta gece o kadar geç geldiğim günlerde kızım uyumuş oluyordu ve sabah ondan erken evden çıktığım için kızımı görememiş oluyordum. Koronadan da korkuyordum. Ya korona olursam, kızımı göremezsem, değecek mi diye? Şuan içinde bulunduğum duruma  hep pozitif yandan bakmaya çalışıyorum. Kızımla geçen sene zaman geçiremediğim için en çok istediğim şeylerden birisi kızımla olmaktı. Sabahları kızımla birlikte kalkıyorum, kahvaltısı, giyinmesi vs ile hep ilgileniyorum. Hatta kemoterapi öncesine kadar o bir aylık süreçte okula da hep ben götürdüm. Okuldan 13:30’da geliyor, bazen aynı enerjim olmasa da onunla bir şeyler yaptığım için çok mutlu oluyorum. Özetle, bazen içimizden geçenler gerçeğe dönüşebiliyor. Ne söylediğimize ve ne dileğimize dikkat edelim:)

5 Mart 2021 Cuma

Meme kanseri oldum


 Hoş geldin 38 ve hoş geldin meme kanseri. Bu yazıyı yazıyorum çünkü belki benim durumumda olanlar vardır. Bütün billboardlarda 40'tan sonra mamografi vs diye beynime öyle işlemiş ki, 40' a kadar kafam rahat modunda takılıyordum. Yıllardır özel sağlık sigortam var, hastaneye/ doktora gitmeyi sevmediğim için kullanmam. 13 Şubat tarihine duşa girmeden önce, acaba insanlar elle meme muayenesi nasıl yapıyor, ben de olsa kesin ben anlamam diye düşünerek mememi muayene etmeye başladım. Çok tesadüftü ilk meme muayenemde, "Bingo!!!" elime kitle geldi acaba bu kitle mi doğru mu anlıyorum diye diğer memem ile kıyaslamaya başladım. Evet bir kitle idi, sonra ikinci kitleyi de buldum. Cumartesi akşamıydı, o saatte gideceğim doktor yok. Ertesi gün Pazar. İki gün biraz doktor araştırdım. Ama emin olamayınca Pazartesi işe gittim belki birilerine sorar öğrenirim diye işe gittim. O gün yoğun bir şekilde çalışmaya başlayınca, öğlen oldu. Sonra eşim aradı. Randevu aldın mı diye esasında bir yandan da beynimin bir köşesinde bu vardı. Hafta sonu gözüme çarpan bir doktorun muayenehanesini aradım. Tesadüfen 17:30 randevusu iptal edilmiş. Ankara'da en yoğun karlı günlerden bir tanesi olsa da gelirim dedim. Yetiştim. Muayene etti. Ertesi güne mamografi ve biyopsi için başka bir doktora yönlendirdi. Biyopsi parçam başka bir patoloji doktoruna gitti. Perşembe patoloji doktoru raporu whatsuptan gönderdi. Ben de direk aradım, rapor geldi ama ben bir şey anlamıyorum diye. Bu sefer doktor ne kadar biliyorsunuz isterseniz doktorunuz ile görüşün o anlatsın dedi. Ben de yok yok biliyorum, sonuca hazırım, direk söyleyebilirsiniz dedim. Ağzım böyle söylese de kulaklarım duymaya hazır değilmiş. Bulgular meme kanseri ile uyumlu görünüyor dedi. Ben de teşekkür edip kapadım. 5 dakika sonra online bir toplantım var yurt dışı ile bir yandan onu düşünüyorum bir yandan ben kanserim diye düşünüyorum. Direk eşimi arayıp haber verdim, o hemen geliyorum dedi. İyi ki de öyle demiş, yanında sevdiğin kişiyi istiyorsun. Toplantıyı iptal ettim. Ekip arkadaşlarım ve yöneticime söyledim. Ben kanserim, bugün biraz erken çıkıyorum muhtemelen yarın da gelmem, Pazartesi görüşürüz diye. Baya bihaberim. Cuma günü pet çekildi. Pet duyardım da ne olduğunu bilmezdim, vücudumda başka yerlere sıçramış mı diye bakıldı. Bence ilk gün en zoru, kızım 4.5 yaşında ve hayatının önemli zamanlarında yanında olmak istiyorum. Hangi evredeyim, acaba bir kaç aylık bir ömrüm mü kaldı gibi milyon tane şey düşündüm. Sanırım çok da normal. Sonra çorap söküğü gibi geldi. Ameliyatımı oldum. Mememi aldırdım. Sürpriz şekilde lenflerime de sıçramış, pette görünmemişti. Onları da aldılar. Ama moralim yerinde. Yakında kemoterapi süreci başlayacak. 

Özetle, 30 yaşını geçen herkesin meme ultrasonu çektirmesini öneririm. Elle muayenede bile geç kalınmış oluyor, sonuçta kitle ele gelecek kadar büyümüş oluyor. 8 kadından biri meme kanserine yakalanıyormuş. Çok yüksek bir oran. Bu yazıyı farkındalık oluşması için yazmak istedim. 

fotokaynak: https://www.medicinenet.com/what_is_the_newest_treatment_for_breast_cancer/article.htm