Sayfalar

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Cafe Botanica

Cafe Botanica'yi bir arkadasim onermisti. Bir aksam nerede icsek acaba diye dusunurken, arkadasim cok guzel bir yer onerecegim demisti, hakikatten cok guzel bir yer. Kapidan girer girmez buyulendim, atmosferi o kadar guzel ki. Biraz nostaljik, biraz ev rahatliginda, biraz da huzurlu. Daha ne olsun:) Cok fazla uzun uzadiya yazmayacagim. Sadece bu sirin mekani denemenizi tavsiye ederim, sofradan mutlu ve huzurlu kalkacaksiniz:)
Gitmek isteyenlere: Billur Sokak, No:5, Tunalı Hilmi, Çankaya, Ankara




18 Mayıs 2012 Cuma

Silmeden

Sevgili Mia beni mimlemis, mim konusunda cok tembel bir insanim, araya zaman girince ister istemez mim yazmayi geciktirme eylemim daha da suruyor. Gelelim bu mimin konusuna...

Mim Konusu:  "Silmeden, içimizden geldiği gibi yazıyoruz. Nasıl aklımıza geliyorsa o anda, düzeltmeden, en dürüst halimizle. Şu an aklımıza gelen ne olursa silmeden, üstünde oynamadan işte."

Silmeden yazmak icin herhalde en cok dusunmek gerekir sonradan pisman olmamak adina...Yani bazen insan sinirlendiginde, kizdiginda paldir kuldur konusur ya durmaz agzin kelimeler dokulur , belki arada dusunecek bir zaman olsa, pismanlik da olmayacak. Silmek de boyle bir sey galiba...Bir de aklima cocukluk anim geldi, ilkokuldaydim, babamla ders calisiyordum galiba ve o zaman 'cok silgi kullaniyorsan cok hata yapiyorsun demek' demisti. Neyin uzerine konusuyorduk bilmiyorsum sadece biraz bu konuda dusunmemi istemisti sanirim. Bir mim aldi beni nereye goturdu, beynimin arka kivrimlarinda bir yerde sakladigim bir animi tekrar hatirlamami sagladi.Simdi dusunuyorum da dogru bir sey soylemis.

Yazmanin sonu yok, silmeden yazmak ise zor...Iste boyle bir sey...

Not: Bu silgiye bayilirdim, resmen burnuma yapistirip yasayabilirim:)
fotokaynak

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Beyrut ve Nokta

Neredeyse iki gunluk sayilabilecek bir gezi icin ne kadar cok anlatacak sey bulmusum, ben de hayret ediyorum, esasida bir gezi dizisi gibi oldu. Herhalde hayatta yapmayi en cok isteyecegim meslek, bir sponsorum olsun, ben dunyayi gezeyim, yeni yerler kesfedeyim ve izlenimlerimi, maceralarimi sizlerle paylasayim. Sanki kim istemez dediginizi duyar gibiyim:)

Neyse belki bir gun olur diye umudu yitirmeden, kucuk capli gezilerimle Beyrut'a donelim. Beyrut'a gittigimiz ilk gun turdan ayrildik, nerede  ne var vs diye kesfetmek icin yurumeye basladik. Nitekim ogle saatlerinde karnimiz zil calmaya baslayinca, gozumuze kestirdigimiz bir Lubnan restoraninda yemek yemek icin oturduk. Ingilizce bilen kisiler, o an icin dukkan disinda olunca,bir tanidiga haber verdiler, siparisleri almasi icin. Tanidik denilen kisi ile ayak ustu sohbet ediyoruz derken, esim muhabbeti baya koyulttu, tanidik diye bahsettigim kisi bir anda arkadasimiz oldu, soframiza davet ederek, muhabbete devam ettik ve yemegin sonunda yarin sizi ben gezdiriyorum dedi. Boylece Beyrut'un hicbir zaman goremeyecegimiz yerlerini kesfetme firsati bulduk. Normalde hayatta giremeyecegimiz mahallelerden gectik. Cok fazla fotograf cekemedik, asagida bir iki fotografla yetindik. Beyrut farkli bir yer, yasayanlariyla, karmasikligiyla, o kadar guzel mimarilerin yaninda fazla carpik yerlesme olan yerlere de girdik. Buradaki insanlarin bir anda duruslari degismeye basladi. Arabadan inmeden, sadece yolumuza devam ettik...


Ertesi gun bizi ustu acik arabasiyla almaya geldi. Herhalde bir sehri kesfetmek icin en guzel araba modeli ustu acik bir araba olurdu:)


Araba ile Bay A'nin koyune giderken, yolda bezelye,bakla karisimi bir sey aldi, cekirdek gibi yemege baslayinca resmen duramadik. Kucuk olanlari ozellikle o kadar lezzetli ki..
Unutmadan yazmaliyim, nargile sevmeyen bir kisi olarak,Beyrut'un nargileleri muhtesemdir sozune guvenerek denedim, kesinlikle cok guzeldi...
Artik bir yerlerde bu yaziyi bitirmem lazim diyorum ama Beyrut'a gideceklere, Beyrut Hard Rock Cafe'yi de onermeden gecemeyecegim. Icerisi cok guzel, Elvis Presley'in bornozundan, Elton John'un ceketine kadar...
Son olarak, Beyrut'un unlu yerlerinden Buddha Bar...
Ve guzel bir Beyrut manzarasiyla, Beyrut'a nokta.

6 Mayıs 2012 Pazar

Gezelim Gorelim...Beyrut

Beyrut birincisi dogasi itibari ile beni inanilmaz sasirtan bir sehir. Bu kadar yesil bir yer beklemiyordum. Deniz kenarina, yani bizim kordon dedigimiz yere, onlar kornis (Corniche) diyor. Sahil boyunca yurumek, yoruldugunda bir bankta oturup insanlari gozlemlemek oldukca keyifli.

Yildiz Meydani (Nejmeh) ise guzel bir meydan. Saat kulesi fotograf cektirmek icin tercih edilen yerlerden. Tabi biz de firsati kacirmadik bir suru fotograf cekildik.

Beyrut Hristiyanlarin ve Muslumanlarin birlikte yasadigi bir sehir, yani kismen oyle, mahalleleri farkli yerlerde olsa da bir karisim soz konusu. Onceden Musluman ve Hristiyanlarin orani yuzde elli iken, simdilerde Hristiyanlarin yuzde otuzbes, Muslumanlarin ise yuzde altmis bes oraninda oldugu tahmin ediliyor. Hristiyanlar yavas yavas goc etmeye baslamislar. Bu ulkede bir cok insan hem Ingilizce hem de Fransizca biliyor. Bu sebeple gittiginiz yerlerde kolayca iletisime gecebiliyorsunuz.

Bu caminin adi Mohammad Al-Amin Camisi.

Bu caminin hemen bitisiginde bir kilise var, hosgoru anlaminda gordugumde beni mutlu eden bir goruntu oldu.
Beyrut'ta Amerikan Universitesi kesinlikle gorulmesi gereken yerlerden. Bence cok guzel bir kampusu var. Iceri girerken kimlik vs istemiyorlar, bu sebeple rahatlikla gezebilirsiniz. Oldukca yesil bir kampus, sanki ogrenciymiscesine orada biraz cimlerde uzanip keyfini cikarmak yapilmasi gerekenlerden:)


Bu agacta kampusun icinde. Sanki agacin kokleri disaridaymis gibi, cok ilginc bir agaç.
Asagidaki agaclarin da 1880lerden kaldigini okuyunca, hakikatten agzim dustu denilebilir. Esasinda ne kadar guzel bir miras, her yer icin gecerli. Bugun dikecegimiz bir fidan, yillar sonra, hic tanimayacagimiz nesillere ulasiyor.
 
Ve bu fotograf universitenin disaridan gorunumu. Iceride muze var, fakat bizim gittigimiz gun kapaliydi, gunleri teyit ederek gitmekte fayda var.
Beyrut'ta yakaladigim beni mutlu eden goruntuler ise...
Esasinda anlatacak daha cok sey var...Normalde giremeyecegimiz Hizbullah mahallelerinden, Lubnan koyune ziyaretimize kadar...Belki bunlar da bir sonraki yazida...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Kullerinden Dogan Sehir...Beyrut

Evet nerede kalmistik... Devami gelecek dedim ama baya ara verdim yazmaya...Simdi tekrar kaldigimiz yerden devam edelim diyorum...

Beyrut kullerinden tekrar dogmus bir sehir. Yillarca savas devam etmis.  Beyrut icin dogunun Paris'i deniyor, bence dogru bir benzetme. Acikcasi savas oncesi halini gormeyi cok isterdim. Eskiden kalan binalarin mimari yapisi muhtesem, oldukca zevkli binalar var. Beyrut'u gormek isteyenlere, bir an once gitmelerini tavsiye ederim, cunku bes -on sene sonra bence bu dokusu bozulacak, sahil seridine sanki Agaoglu'nun sut kardesleri gitmiscesine, yuksek katli dev gibi bloklar yapiliyor, rezidans ruyasi orayi da sarmis malesef. Sonradan yapilan binalar ne kadar oranin guzelligini bozacak desem de bizim binalarimizdan binlerce kez daha guzeller. Zaten yurt disindan geldigimde esimle her seferinde arabada yaptigimiz konusma malesef ayni, bizdeki mimari zevksizlik ve carpik kentlesme...Neyse konumuz Beyrut, uzaklasmayalim efendim:)

Gider gitmez gece sokaga ciktik ve  binalardaki kursun izlerini gece de olsa fark ettik. Daha onceden savas gecirmis bir ulkeyi gormedigimden, gorduklerim beni sarsti...Bir insan nasil savasir, nasil kursun atar, nasil birini oldurur, nasil bir bina sanki elek gibi delik desik olur....Inanamadim...
Bir de Beyrut'un cok guzel bir sinema binasi varmis, cok uzaktan gordugumuzde farkli yapisi itibari ile dikkatimizi cekmisti.Yumurta seklindeki bu binayi Joseph Phillipphe Karam 1960'larda sinema ve tiyatro binasi olarak yapmis. Savastan nasibini almis, orjinal halini merak ettigim icin, eve gelince arastirdim, asagida fotografini bulabilirsiniz.
Iste orjinal hali. Fotografi aldigim siteye bakmak isterseniz, tiklayiniz
Bir sonraki yazida, turizm acisindan Beyrut olacak....