Sayfalar

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Bozcaada 2015

İlk 2011 yılında gittiğimde Bozcaada hakkında yazı yazmıştım bu nedenle yazımın başlığı Bozcaada 2015...Keşke sonraki yazılarımda 2015-1, 2015-2 falan olsa...

Mevzu şöyle başlıyor, geçen seneki kız kıza tatilciler grubuna bu sene ortaokuldan beri yakın arkadaşımın da dahil olmasıyla kız grubunu dörtledik. Eşim işi nedeniyle gelemedi ama Bozcaada'ya iki gidişimde de hissettiğim keşke sevgilim de bu güzelim yerleri görse, akşam rakımızı bu güzelim yerlerde yudumlasak, hafif ürpererek hoş sokaklarında yürüsek idi. Bu sefer de olmadı artık başka sefere...

Benim de işlerimin yoğunluğu nedeniyle, kısa bir tatil planlayabildik. Hele ki gittiğim yolu düşünecek olursak kendime cesaret ödülü veresim geliyor. Kızlar tatil planını ilk söylediklerinde, izin konusu sıkıntı olur diye en başta gelemem demiştim, sonra çok fena gaza geldim ve izin aldım, sonra o gaz nasıl bir gazsa düşünmeden otobüs biletini aldım. Tatil yaklaştıkça o yol biter mi be!!! moduna geçip, sanırım hata ettim, dinlenemeden döneceğim düşüncelerine daldım ama kızlara söz vermiştim, biletlerimi de almıştım, hatta oteli de ödemiştik, eeee artık dönmek olmazdı. Yani sırf mecburiyetten:) Gidişte Kamil Koç'tan Ankara-Geyikli İskele 80 TL'ye bileti aldım. Otobüs akşam 20:00'deydi, maşallah dolmuş gibi oluyor yazlık taraflarına giden otobüsler...Tam uyuyorum diyorum, bir anda efendim inecek yolcular hazırlansın, diğerleri oturduğu yerde otursun anonslarına bir de otobüsün ışıklarını ekleyince habire uyandım. Allahtan rahat hattı, tekli koltukta bir o yana bir bu yana dönüp uyudum:) Sabah 07:30' da Geyikli İskele'ye vardık.

Nerede Kalınır? E2 Deniz Otel

Öncekle otelimizden bahsetmek istiyorum. Otelimize internetten booking.com' daki  yorumlara bakarak karar vermiştik. E2 Deniz Otel  gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir otel. Bir kere iskeleden yürüme mesafesinde, bütün güzelim restoranlara 5 dakika uzaklıkta ama bir yandan da o restoranların içinde bulunan oteller gibi gürültü içinde de değil, odamız deniz manzaralıydı, sabah denizdeki dalga seslerini duyarak kalkıyorduk. Oteli iki kardeş işletiyor. Sabah otobüsümüz erken olunca, eşyalarımızı bırakmak için otele gittik, check in işlemi için normalde öğleni beklememiz gerekirken, sanki aileden sevdikleri gelmiş gibi bizi karşıladılar, buyurun kahvaltı ediyoruz, hemen siz de geçin dediler. 


Kahvaltısı bence on numara beş yıldızdı. Her malzeme kaliteliydi, yeterliydi. İlk sabah soframıza hemen pişi denilen hamur kızartması getirdiler, açıkçası yediklerime dikkat ettiğim dönem olmasa sofradaki bütün tabağı tek başıma ben yerdim. O kadar güzeldi ki hala tadı damağımda...Sabah kahvaltıda ince biber kızartması ve cevizli tarçınlı kek de beni mest etti. Reçel çeşitlerini bahsetmem yetmez, gidip görmeniz, tatmanız gerekir. İncir reçelinden, karpuz reçeline kadar envai çeşit reçel vardı. Karpuz reçelini ilk defa yedim, gayet güzeldi. Bence kahvaltı çok basit bir öğündür, ama her kahvaltı gönülleri mest etmez, bu otelin kahvaltısı beni fazlasıyla mest etti. Kahvaltıyı deniz manzaralı terasında yapıyorsunuz, ilk gün çok rüzgarlıydı, polarları giyip oturduk resmen. Özetle, yolum tekrar Bozcaada'ya düşerse, başka araştırma yapmama gerek yok, kalacağım ve önereceğim yer belli. Biz 4 kişi olduğumuz için, aile odasında kaldık, gecelik 400 TL ödedik.

Gelelim adaya...Adayı sanki nasıl ufak dokunuşlarla güzelleştiririz mantığıyla bu adayı donatmışlar sanki. Dükkanlar, buzdolabı mıknatısları, sokaktaki sandalyeler, evin önündeki saksılar...Hayata güzel bakan ve güzelleştiren insanlar buraya gelmiş sanki...Elinizde fotoğraf makinesi, her yerin fotoğrafını çekmek istiyorsunuz bu anılara dönüp dönüp bakmak için, hatta kafayı bozup niye biz böyle yerlerde yaşamıyoruz ki diye efkarlanıyorsunuz.

Adada Plajlar:

Adanın içinde minibüs ve araba gibi araçların kullanımına izin veriliyor. Bir kaç plajı olsa da biz halk plajı olan Ayazma plajına gittik, öğle saatlerinde şezlong bulmanız imkansız denile bilinir, o yüzden kahvaltınızı yaptıktan sonra çok oyalanmayın marş marş plaja... Yoksa deniz havlunuzu şemsiyesiz şekilde kumsala sererken bulursunuz kendinizi. 2 şezlong 1 şemsiye günlük 20 TL. Gün boyu kullanıyorsunuz, plajda sürekli su, bira, mısır bildiğin plaj mamulleri siparişi verdiğin anda masana geliyor. Bence bu plajda bir midye dolmacı eksik, girişimci arkadaşlar varsa, gitsin açsın derim. Adanın suyu buz gibi, hakikatten ayağınızı buz kovasına sokmuş gibi geliyor en başta, zaten deniz kıyısına bakınca, dizine kadar gelen insan topluluğu görüyorsunuz, en azından yarısı yok ben yapamayacağım diyerek geri dönüyor:)



Nerede Yenmemeli? Ada'm Restoran

Adada yeme içme konusuna gelince, hafta sonu gidiyorsanız rezervasyonunuzu adaya gitmeden yaptırın, yoksa her restoranda maalesef yer yok cevabını alırsınız. Biz ilk akşam Kapı 14 adlı restorana gittik. Mezeler çok iz bırakmadı kötü değildi, orta dereceydi, porsiyonları yeterli büyüklükteydi, meze dolabındaki çeşitler de gözümüzü doyurmaya yetti. Pazar akşamı ise son gecemiz diye hem uzun uzun içmeye niyetimiz vardı hem de diyeti bir kenara koyup yemek yemeğe...İnternette yer alan muhteşem yorumlara inanarak Ada'm adlı restorana gittik. Hayatımda meze seçerken bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. 6 küçük şirin meze tabağına mezeleri koyup getirmişler, servis elemanı tek tek açıklamasını yapıyor, isterseniz 6 lı küçük meze tabağını toptan alırsınız, isterseniz içinden tek tek seçerek söyleyebilirsiniz. 6 adet mezenin olduğu tabak 40 TL idi. Biz servis elemanına önce bunda ne var bunda ne var diye ilk turda anlattırdık, boğazına düşkün dört kızız, meze tabağı bizi o kadar tatmin etmedi ki servis elemanına bir daha anlattırdık, içlerinde en iyisi olacağını tahmin ettiğimiz isli tavuk ve haydariyi sipariş verdik. İki meze sipariş verdiğimiz hayatımızda görülmemiş şey. Bir kere Bozcaada'ya gitmişiz, kabak çiçeği dolması son gece yemek istediğimiz için, servis şefinden rica ettik, başka restorandan getirtti, yani Bozcaada gibi bir yerdeki restoranda deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması veya Ege'nin otlarından meze olmaz mı? Yok işte, bildiğin füzyon mutfak, ufak porsiyonlar, deneysel meyhane meze çalışmaları. Sen deneysel yine takıl ama temel taşları önce koy bir menüne...6'lı meze tabağında olanlardan biri de pancar turşusu idi. Pancar turşusu denizi olmayan Ankara'da bile restoranın çoğunlukla ikramı olarak verilir, yani hepi topu 6 meze varsa, içlerinden biri de pancar turşusu olmaz, olmamalı... Hadi bari roka salatası söyleyelim de yüzümüz gülsün dedik. Roka salatasını duble söyledik. Yok böyle bir salata, duble dediğin en azından 4 kişiye yetecek cinsten olmalı, bu salata bildiğin tek kişilik, bilemedin bir buçuk kişilik. Salatadan da fena çuvalladık. Hadi başlangıçlar, salata tatmin etmese de bu kadar yazıldığına göre herhalde iyidir diyerek ara sıcaklara asılırız dedik. Öncelikle enginarlı ahtapot söyledik. Hakkını vermem lazım. Enginar ve ahtapot sarımsaklı krema ile birleşince çok hoş bir aroma olmuş, tadını beğendik ama mevzu şu ki içinde ahtapotu neredeyse cımbızla seçerek bulduk, yani ahtapotu içine neredeyse koymayı unutmuş olmaları, ilk ara sıcağın son ara sıcak olmasını sağladı. Fikir vermesi açısından enginarlı ahtapot 35 TL idi. Rakımızı bari bırakmayalım diyerek resmen mezesiz içtik ve hesabı istedik. Servis elemanı övgü bekleyerek nasıl buldunuz diye sordu. Biz de resmen aç kaldığımızı, meze çeşidinin olmadığını, enginarlı ahtapotta ahtapotun olmadığını söyledik. Servis elemanı hemen restoranın işletmecisini kaş gözle masaya çağırdı, biz daha bir şey demeden, işletmecisi porsiyonları mı küçük buldunuz dedi. Biz çeşidin azlığı ve ahtapotun olmaması gibi konuları söyleyince, içinde 80 gr ahtapot, 80 gr enginar var, ben yaptığım için biliyorum diyerek, yüzünü de sinir olmuş şekilde zoraki gülümseyerek cevapladı. Açıkçası son akşam çok güzel bir gece geçirmeyi planlarken, hem aç kaldığımız hem de restoran sahibi tarafından neredeyse azarlandığımız bir gece oldu. Baktık tüm restoranlar dolu, her restoranda masalarda şen kahkahalar... Biz ise aç ve masadan kalkmış.... Hızlı karar verdik hayallerimiz gibi olmasa da gecemizi bozmamaya karar verdik ama açlık konusunu da bir an önce çözmeliydik ve lahmacuncuya gittik. Yani hayatım boyunca düşünemeyeceğim bir şeyi yaptık, Bozcaada gibi güzelim bir yerde, şirin bir sokakta meyhanede aç kalıp, lahmacuncuya gidip doyduk. Mis gibi de lahmacun yedik, çıtır çıtır oh be diyerek doyduk...Normalde biz de restoran işletmeciliği yaptık, en ufak bir kusurda eleştiren bir kişi de değilim, bu yazıyı sadece mezeleri az olsa yazmazdım ama işletme sahibinin hiç de hoş olmayan tavrıyla karşılaşınca bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim. Bizim gibi internette muhteşem yorumlara kanıp, adada güzel bir gün geçirme hayalini kurup, Ada'm a gitmeyi planlayanlar olabilir diye yazıyorum. Adada restoranlardaki fiyatlar ucuz değil, İstanbul'daki balıkçı restoranları kıvamında, Ada'm ın da fiyatları adadaki diğer yerlere yakındı belki bir tık üstü idi. Açıkçası memnun kalacağım bir gece olsaydı iki katını da ödesem koymazdı. Sadece servis elemanı çok düzgün ve saygılıydı. Bir tek servis elemanından memnun kaldık. Özetle, bizim gibi mutsuz bir yemek deneyimi yaşamak istemiyorsanız Ada'm a gitmeyin....

Dönmeden Yapılması Gerekenler:

Yemek deneyiminden sonra Bozcaada'ya tekrar dönecek olursak, buradan kurabiye almadan adadan ayrılmayın. Veli Dede ve Çiçek Pastanesi. İkisi de muhteşem, damak çatlatan kurabiyeler yapıyorlar. Dönüşte adanın ekmeği de meşhur diye Çiçek Pastanesi'nden ekmek de aldım.


Adaya yolu düşenler için yapılmadan dönülmeyecekler listesinde, Çınaraltı çaybahçesinde çay içmek ve Ada Cafe'de gelincik şerbeti içmek vardı. Ada Cafe'ye ilk gidişimde gitmiştim, bu sefer gidecek zamanımız olmadı. Bir de Ada Dondurmacısı'ndan muzlu bademli dondurma yemeden dönmeyin, bakın bunu yemeden dönerseniz, kendinizi adaya gelmiş saymayın.

Bozcaada hediyelik eşya yönünden çok zengin, özellikle kızlara yönelik çok güzel kolye, bileklik vs var. Ev içinde şahane seramik saksılar veya bal kabağından yapılmış aydınlatmalar...

Dolu dolu Bozcaada'da iki gün geçirdik. Pazartesi Çanakkale'den uçakla Ankara'ya döndüm. 80 TL verip otobüsle gitmiştim, 79 TL verip uçakla döndüm. En azından yol yorgunluğum biraz da olsa azaldı. Bozcaada keşke yakın olsa...Keyif yapmaya gitsek, şarabından içsek, üzümünden yesek, hele hele bademli muzlu dondurma kazanına düşüp, bütün dondurma kazanını sıyırsak:)






Baktıkça kargalara yüzünüz gülsün diye son fotoğraf olarak seçtim:) Bol gezmeli bir yıl olsun:)

4 Ağustos 2015 Salı

MSC ile Adriyatik Cruise Tatili

Uzun zaman sonra herkese merhaba, bir senedir merakla beklediğimiz cruise tatilini gerçekleştirmiş olduk. Gitmeden önce MSC Adriyatik turu diye araştırma yaptığımda çok fazla bir bilgiye ulaşamamıştım, gitmek isteyen/ merak eden olabilir diye paylaşmak istedim. Bir kere bu tatili çok hevesle bekledik, bir senenin yorgunluğu vardı. Gemimiz ramazan bayramı arifesinde 16 Temmuz'da Karaköy limanından hareket etti. Gemi 16:30'da hareket edecekti, eşimle benim her yere erken gitme huyumuz olduğu için, limana da erken gittik, saat 11:00 civarı check in işlemlerine başladılar, valizlerimizi aldılar. Gemiye binmeden önce valizlerinizi alıyorlar, odalara valizlerin bırakılması işlemi uzun sürebildiği için, size gün boyunca lazım olabilecek güneş gözlüğü, ilaç, kitap, hırka vs ne var ise yanınızda bir sırt çantasına vs almanızda fayda var.

Check in işlemi sırasında fotoğrafınız çekilerek, gemide ve tüm seyahatiniz boyunca geçerli olacak, bir gemi kartı veriliyor. Gemiye iniş/binişlerde fotoğrafınıza bakılarak geçişiniz sağlanıyor. Gemi kartınızda oda numaranız, acil durumda toplanma yeriniz ve akşam alakart restoranda yemek isterseniz yiyeceğiniz masa numarasına kadar önemli detaylar yazıyor. Biz Msc Magnifica gemisindeydik. 3000 yolcu ve 1000 civarı personel vardı. 250 kişi civarında Türk yolcu vardı. Ağırlıklı yolcu kitlesi İtalyan olmakla birlikte, Alman, Amerikalı, Uzak Doğu'lu vs gibi her milletten kişi vardı. Geminin uzunluğu 293 metre, iyi bir yürüyüş parkuru esasında. Toplam 1275 kabini var.
 

Gemide nakit para/ kredi kartı geçmiyor. Gemiye bindiğiniz gün kredi kartınızdan 250 Euro tutarında gemi kartınıza yüklüyorsunuz. Kredi kartı kullanmayanlar ise bu tutarda gemiye nakit olarak depozito bırakıyor. Seyahat sonunda diyelim ki 100 Euro harcadınız, kredi kartınızdan bu tutar çekiliyor veya nakit verdiyseniz üstü size geri veriliyor. Gemiye gelecek olursak, 16 katlı bir gemiydi. Gemilerde iç kabin, süit daire veya balkonlu daire gibi seçenekler mevcut. Bizim odamız balkonlu kabindi, denizin dalga seslerini duyarak, denizin içindeymişçesine uyanmak çok güzeldi. Gemi sarsıyor mu, korktunuz mu gibi sorularla karşılaştım, gemi hiç bir şekilde sarsmıyor, denizde olduğunuzu anlamadan gidiyorsunuz. Gideceklere kesinlikle biraz daha para verip, balkonlu kabin almalarını öneririm. Yunan adaları turunda iç kabindeydik, çok fark varmış, inanılmaz keyif aldık.



Gemide alakart ve self service restoranlar var. 13. kattaki self service restoran günde 21 saat açık. Gemi İtalyan gemisi olduğu için, çok güzel pizzalar vardı. Self servis restoran çok geniş bir alanda salatadan, et yemeklerine (balık, kırmızı et, tavuk, domuz vs), tatlılardan pizza, makarnalara kadar çeşidi olan bir yerdi. Alakart restoranda ise akşam yemekleri iki oturumdan oluşuyor. Kartınızda hangi oturumda yiyeceğiniz de yazıyor. Masanızın daha önceden belli olduğunu söylemiştim, masaların büyüklüğü değişebiliyor, dolayısıyla masada sadece sevgilimle olurum romantik romantik takılırız diye düşünmeyin, hiç tanımadığınız kişilerle bir arada oturuyorsunuz. Biz ilk iki gece alakart restoranı tercih ettik, sonrasında hep self servis restoranda yemek yedik, böylece saat konusunda da bağlayıcı olmadık, istediğimiz saatte yedik. Alakart restorana gider gitmez sizinle ilgilenecek garson geliyor, menüyü size veriyor. Menüde başlangıçlar, salatalar, ana yemek ve tatlılar seçmeli şekilde yer alıyor. Örneğin ana yemekte ördek, balık veya domuz etinden birisini seçebiliyorsunuz. Garson siparişinizi aldıktan sonra yeme hızınıza bağlı olarak servis ediyor. Alakart restoranda amaç biraz daha keyfini çıkarmak olduğu için, servisler de ona göre biraz daha yavaş oluyor. Restoranlarda yemekler ücretsiz ama menüden seçeceğiniz içecekler ise ücretli. Örneğin, bir kadeh şarap 4,5-5,5 Euro arası, bir kadeh rakı 4 Euro, kokteyller 6,5 Euro gibi. Bu restoranların haricinde uzak doğu mutfağı servisi olan bir restoran vardı, sadece bu restoran ücretli idi. Fiyatları pahalı değildi, biz tercih etmedik. Restoranlarda içki siparişi verdikten sonra, ücret ödemiyorsunuz, oda kartınızı gösterip, fişi imzalamanız yeterli. 13. katta bahsettiğim restoranda günün 24 saati çay, kahve ve su ücretsiz. Bardaklar var, doldurup içebiliyorsunuz. Bloglarda bazı kişiler şişe götürmeyi tavsiye ediyordu ama su ünitesinin önünde şişeye doldurmayınız uyarısı çok netti, doldurmamanızda fayda var. Çay ise sıcak su ve sallama çaylar var, beğendiğinizi içebiliyorsunuz. Yanımda 7 otlu çay götürmüştüm, ara sıra kendi çayımı içtim. Sabah kahvaltısında meyve suyu ünitesi var, taze sıkılmış değil, bildiğiniz normal meyve suları, isterseniz onları da tercih edebilirsiniz. Su ücretsiz diyorum ama garsona sipariş verdiğiniz içecekler ücretli. Örneğin, menüden şişe su siparişi verirseniz, ücretli su almış olursunuz.

Gemide hayat nasıl? Günlük olarak odanıza gemi gazetesi iletiliyor. Gemi gazetesi Türk yolcular için Türkçe veriliyor. Bu gazetede gün boyunca yapılacak etkinlikleri (Örneğin, saat 16:00 'da kokteyl sunumu, 17:00'de havuz başında dans dersi vs) içeriyor. Geminin saat kaçta limana varacağı, kaçta ayrılacağı, hava durumu, geminin izleyeceği rota, günlük kara turları vs de yazıyor. Ayrıca, o gün boyunca geçerli olacak indirimler (Örneğin, masajın 70 Euro yerine 50 Euro olması gibi) veya akşam yemekte nasıl giyinilmesi gibi detaylar yazıyor. Bazı günler günlük kıyafet uygulaması olurken, gala diye belirtilen gecelerde şık giyinmeniz bekleniyor. Gala gecesinde sanki gelinin nedimesiymiş gibi abartanlar da vardı. Açıkçası düğüne gider gibi kıyafetler biraz abartı kaçsa da gala gecelerinde yine de özenli giyinmenizde fayda var. Erkekler için de kravat takmasalar bile, hoş bir ceket, gömlek giyinmeleri yerinde olur diye düşünüyorum.

Gemide hayatı öğrenmek adına, gemiye bindiğiniz ilk gün limandan kalkmadan gemiye yeni binenler için bir sunum yapılıyor. Tüm detaylar orada anlatılıyor. Sunumun sonrasında, acil durum tatbikatı yapılıyor. Bu gibi bilgilerin hepsi odanızdaki televizyonda İngilizce olarak da yazıyor. Gemiye bindiğiniz ikinci gün, kendi tur rehberleriniz gideceğiniz rotalara göre kara turlarını anlatıyor, katılmak istediğiniz kara turlarına göre kayıt işlemi yaptırabiliyorsunuz, turların ücreti ekstra ücret olduğu için, kartınıza katıldığınız turlar işliyor.


Gemide neler var? Duty free mağazalar, casino, kuaför, spa merkezi, fitness salonu vs. Eşimle biraz casinoda takıldık, gitmeden oynayacağınız limiti kendi kafanızda belirlemeniz önemli, yoksa içinizdeki Serdar Ortaç ortaya çıkabilir :) Biz biraz kazandık, sonra hepsini kaybettik, biraz daha takılıp bıraktık. Fitness salonuna ayrı değinmem gerekiyor. Böyle manzaralı fitness salonu yok, görür görmez bayıldık. Valizinizi hazırlarken şort, spor ayakkabısı gibi spor malzemelerinizi yanınıza almanızda fayda var. Yürüme bantları, ağırlık çalışmaları gibi aletler var, bazen yoğun olabilse de biz her gittiğimizde kendimize çalışacağımız alet bulduk. Spor dersleri var, bu dersler ücretli. Gitmeden spa ücretlerini öğrenip rezervasyon yaptırmayı düşünmüştüm, öncesinde yaptırmanıza gerek yok. Gidince de yaptırabilirsiniz, ücretleri biraz yüksek geldiği için yaptırmadık.

Gemideki tiyatro salonundan da bahsetmeliyim. 1250 kişilik bir tiyatro salonu var, sanırım Ankara'daki bir çok salondan kapasitesi büyüktür. Her akşam bir gösteri yapılıyor, bilet vs almanıza gerek yok, gidip izleyebilirsiniz. Akşam yemeklerinin iki oturumda yapılmasından ötürü, gösteriler de her akşam iki kere sergileniyor. Gemide 10 adet bar var, açılış kapanış saatleri değişebiliyor.


Gemide havuzlar da var ama eşimle biz temiz olmayabilir düşüncesiyle havuza girmedik, bir de havuzların olduğu bölümde gün boyu etkinlik vs olduğu için gürültülü oluyordu. Eşimle sessizliği tercih ettiğimiz için, biz genellikle geminin arka taraflarında yer alan daha sessiz bölümlerde güneşlendik. Geminin yolda geçirdiği süreyi dikkate alırsanız güneşlenmek için bolca zamanınız olacaktır, güneş kremlerinizi almayı unutmayın. Geminin içinde ise havalandırma sistemi çok iyi çalışıyor, bazı akşamlar geminin içi bana serin geldi. Yanınıza hırka gibi bir şey almanızda fayda var, akşamları güvertede otururken de açık denizde olduğunuzu düşünürsek, hafif ürpermeniz normal. Gemide kütüphane de var. Yanımda bolca kitap götürdüğüm için kütüphaneye gitmeme gerek kalmadı. Yanınızdaki kitaplar da biterse farklı dillerde kitaplar var. Türkçe kitaplar için de iki küçük raf ayrılmıştı.


Gemide yemek konusuna tekrar dönecek olursam, yemekler orta kalite diyebiliriz, açık büfe olduğu için insanın sürekli bir şeyler yiyesi geliyor. Sabah kahvaltısında çok çeşit olmasına rağmen, bizim Türk kültürü kahvaltısında olmazsa olmazlarımızdan olan beyaz peynir ve zeytin vasattı. Türk kahvaltısı diye bir bölüm vardı, bu bölümde domates, salatalık, beyaz peynirimsi kremamsı bir şey ve değişik bir zeytin vardı. Buradaki ürünler biraz daha iyi olabilirdi. Ama yanlış anlaşılmak istemem kahvaltı için bunların haricinde çeşitler gayet tatminkardı. Çırpılmış/ haşlanmış/ yağda pişmiş yumurta çeşitleri, reçeller, kaşar/ cheddar peynirleri vs vardı. Sağlıklı seçim isteyenler için müsli türleri de gayet güzeldi.

 Geminin güzergahına gelecek olursak:

1.Gün İstanbul, Türkiye --- 16:30
2.Gün Denizde Seyir --- ---
3.Gün Dubrovnik, Hırvatistan 11:30 16:30
4.Gün Venedik, İtalya 09:00 16:30
5.Gün Brindisi, İtalya 13:00 18:00
6.Gün Katakolon, Yunanistan 08:00 13:00
7.Gün İzmir, Türkiye 09:00 15:00
8.Gün İstanbul, Türkiye 07:30 ---

 Gezdiğimiz yerleri detaylı anlatmayacağım ama genel izlenimimi söyleyecek olursam, gemi turu bize göre değil. Sonuçta eşimle ben yurt dışında araba kiralayıp gezmeyi ve bu kadar sürede daha çok yer görmeyi, daha çok şehrin içinde olmayı seviyormuşuz bunu anladık. Gemi turu havuz kenarında diğer insanlarla bir arada zaman geçirmeyi sevenler için ideal. Odaya bir kere yerleştikten sonra, valizi topla vs gibi dertler yok, her gün oda mis gibi temizleniyor. Amaaaaaaa gemide geçirdiğiniz süre ile karada geçirdiğiniz süreyi düşünecek olursanız, karada zaman çok az, koştur koştur bir gezme oluyor. Zaten bu kadar kısa sürede kültür turu yapmanıza, müze gezmenize, denize girmenize vs zaman yok. Turların hepsine katılırsanız biraz maliyetiniz artacaktır. Venedik'de gemi açıkta durmuştu, gemiye yanaşan botlarla karaya ulaşımımızı sağlamak için tur satın almıştık. Venedik'in kalbi olan San Marco Meydanı'na botlarla gittik. Kişi başı 17 Euro civarında idi. Bir de madem denize giremedik, Katakolon'da en iyisi plaj turu alalım diyerek tur satın aldık. Kişi başı 25 Euro civarı idi. Venedik ve Dubrovnik'de kara turları genellikle kişi başı 50 Euro civarındaydı. Venedik ve Dubrovnik'i eşimle istediğimiz yerlerde durarak, keyifli yemek yiyerek gezdik.

Biliyorum uzun bir yazı oldu, özetleyecek olursam, cruise gezisini deneyimlemiş olduk, cruise seyahatinin bize göre olmadığına karar verdik. Buradan yanlış anlaşılmak da istemem daha sabit bir şekilde, çok yer görmeden sınırlı gezeyim, hem karada grupla hareket edeyim hem de gemide bireysel takılayım çok da yorucu olmasın diyenler için cruise ideal. Özetle, bize göre değil:) Adriyatik'de güzel anılarımız oldu, bir tatili daha tamamladık....Şimdi sıra yeni tatil planları yapmak da... 







Not: Uzun zamandır yazmadığımı söyleyip, bu yazıyı yazmam için beni gaza getiren sevgili kardeşime de çok teşekkür ederim:)