İş görüşmelerinde vs de bazen sorulur biraz kendinizi tanıtır mısınız diye. Şuradan mezun oldum, şunları yaptım, buralarda çalıştım vs diye anlatırız kendimizi. Şu günlerde biraz daha düşünür oldum esasında ben kimim diye. Kimim, ne istiyorum, hayat amacım ne? Kim olmaya çalıştım bu zamana kadar veya olduğum benden mutlu muyum?
Hastalıklar ve onları esasında içeriden yaratan sebeplerle ilgili bu dönemde bir çok kitap okudum. Melankolik kitaplar değil, işin bilimsel yanı ispatlanmış, gerçek kişiler, gerçek doktorlar vs. Kanser hastaları ile ilgili genel olarak anladığım şu: “Başkalarına hayır diyememe, sorun çıkmasın diye sineye çekme, başkalarını kendinden önceye koyma”
Çok ilginç ben kendimi çok net hayır diyebilen bir insan olarak düşünüyordum. Fark ettim ki değilmişim, sorun çıkmasın, başkaları mutlu olsun diye daha uyumlu olmayı tercih etmişim. Sanırım hala da öyleyim. Ama bir yanım şu ara sinirli, gergin... Kemoterapi süreci keyifli bir süreç değil, insanın bütün tadını tuzunu kaçırıyor. Bir yandan da korona var. Hepimiz evdeyiz. Eşim benim bağışıklığım düşük diye risk almamak adına işe gitmiyor. Kızımı korona sayıları yükseldi diye okula göndermedik bir hafta, şimdi 2 hafta da sömestr tatili. Evde bakıcımız var ama kızım bu süreçte sürekli benim yanımda olmak, birlikte bir şeyler yapmak istiyor. Sabah uyandığı andan gece yatana kadar beraberiz. Esasında en çok istediğim şeylerden biri de bu ama bazen çok zorlanıyorum. Kemoterapi veya kanser insanı daha sabırsız yapıyor. Arka planda harcadığın her dakikanın ömründen giden dakikalar olduğunu ve ömrünün kısaldığını hissediyorsun. Biliyorum bu cümleyi yazmamam gerek, evrene yanlış mesaj vermemek için. Hatta bu cümleleri yazarken, eşim ve kızım okuduğunda rahatsız olurlar mı diye bile düşünüp yine kendimi arka plana koyuyorum. Ama durum böyle, bu satırları yazmam onları sevmemden bir şey eksiltmiyor. Sadece sabırsız olduğum anlarda veya kendime zaman ayırmak istediğim anlarda vicdan azabı yaşıyorum. Kızımın da hayatındaki sınavlarından birisi sanırım bu süreç. Yani küçük yaşta bir çok şey görüyor. Geçen saçım o kadar döküldü ki 1 numara kestirmeme rağmen, eşimden kazımasını rica ettim.. Sağolsun bütün saçımı kazıdı, gündüzleri kan iğnelerimi de eşim vuruyor. Ve kızım tüm bu süreçlere şahit oluyor. Kemoterapi sonrasında çokça uyumak istiyorum, halsiz oluyorum ve kızım o günlerde inanılmaz anlayışlı. Beni öpüp odadan çıkıyor. Onun için de zor bir süreç. Geçen gün parkta kreşten bir arkadaşını görmüş, uzaktan oynamışlar. Arkadaşı sen de bereni çıkarsana demiş, kızım da sıcağı sevmemesine rağmen “Benim hasta olmamam lazım, annemi korumam lazım” demiş. Bu cümle anne olarak kalbimde eridi. Canım kızım, seni herşeyden çok seviyorum.
Konu nereden nereye geldi. Özetle hepimiz evdeyiz ve kimse ile sosyalleşmiyoruz, bir senedir de durumun çok farkı yoktu. Bence normal insanların da sabrı sınanıyor. Kemoterapi sürecinde benim sabrımın da daha çok sınandığını düşünüyorum. Zamanı iyi kullanmak istiyorum. Özümü bulmak, kimim ben cevabını verebilmek istiyorum. Bu sabah erkenden kalkıp meditasyon yaptım, sabah ev sessizdi, sadece ben. Çok iyi geldi. Bu sürecin, bir dönüşüm yolculuğu olmasını istiyorum. Daha sık yazmaya başladım, bu da güzel bir şey:)