Sayfalar

19 Nisan 2021 Pazartesi

Ben Kimim?

İş görüşmelerinde vs de bazen sorulur biraz kendinizi tanıtır mısınız diye. Şuradan mezun oldum, şunları yaptım, buralarda çalıştım vs diye anlatırız kendimizi. Şu günlerde biraz daha düşünür oldum esasında ben kimim diye. Kimim, ne istiyorum, hayat amacım ne? Kim olmaya çalıştım bu zamana kadar veya olduğum benden mutlu muyum?

Hastalıklar ve onları esasında içeriden yaratan sebeplerle ilgili bu dönemde bir çok kitap okudum. Melankolik kitaplar değil, işin bilimsel yanı ispatlanmış, gerçek kişiler, gerçek doktorlar vs. Kanser hastaları ile ilgili genel olarak anladığım şu: “Başkalarına hayır diyememe, sorun çıkmasın diye sineye çekme, başkalarını kendinden önceye koyma” 

Çok ilginç ben kendimi çok net hayır diyebilen bir insan olarak düşünüyordum. Fark ettim ki değilmişim, sorun çıkmasın, başkaları mutlu olsun diye daha uyumlu olmayı tercih etmişim. Sanırım hala da öyleyim. Ama bir yanım şu ara sinirli, gergin... Kemoterapi süreci keyifli bir süreç değil, insanın bütün tadını tuzunu kaçırıyor. Bir yandan da korona var. Hepimiz evdeyiz. Eşim benim bağışıklığım düşük diye risk almamak adına işe gitmiyor. Kızımı korona sayıları yükseldi diye okula göndermedik bir hafta, şimdi 2 hafta da sömestr tatili. Evde bakıcımız var ama kızım bu süreçte sürekli benim yanımda olmak, birlikte bir şeyler yapmak istiyor. Sabah uyandığı andan gece yatana kadar beraberiz. Esasında en çok istediğim şeylerden biri de bu ama bazen çok zorlanıyorum. Kemoterapi veya kanser insanı daha sabırsız yapıyor. Arka planda harcadığın her dakikanın ömründen giden dakikalar olduğunu ve ömrünün kısaldığını hissediyorsun. Biliyorum bu cümleyi yazmamam gerek, evrene yanlış mesaj vermemek için. Hatta bu cümleleri yazarken, eşim ve kızım okuduğunda rahatsız olurlar mı diye bile düşünüp yine kendimi arka plana koyuyorum. Ama durum böyle, bu satırları yazmam onları sevmemden bir şey eksiltmiyor. Sadece sabırsız olduğum anlarda veya kendime zaman ayırmak istediğim anlarda vicdan azabı yaşıyorum. Kızımın da hayatındaki sınavlarından birisi sanırım bu süreç. Yani küçük yaşta bir çok şey görüyor. Geçen saçım o kadar döküldü ki 1 numara kestirmeme rağmen, eşimden kazımasını rica ettim.. Sağolsun bütün saçımı kazıdı, gündüzleri kan iğnelerimi de eşim vuruyor. Ve kızım tüm bu süreçlere şahit oluyor. Kemoterapi sonrasında çokça uyumak istiyorum, halsiz oluyorum ve kızım o günlerde inanılmaz anlayışlı. Beni öpüp odadan çıkıyor. Onun için de zor bir süreç. Geçen gün parkta kreşten bir arkadaşını görmüş, uzaktan oynamışlar. Arkadaşı sen de bereni çıkarsana demiş, kızım da sıcağı sevmemesine rağmen “Benim hasta olmamam lazım, annemi korumam lazım” demiş. Bu cümle anne olarak kalbimde eridi. Canım kızım, seni herşeyden çok seviyorum.

Konu nereden nereye geldi. Özetle hepimiz evdeyiz ve kimse ile sosyalleşmiyoruz, bir senedir de durumun çok farkı yoktu. Bence normal insanların da sabrı sınanıyor. Kemoterapi sürecinde benim sabrımın da daha çok sınandığını düşünüyorum. Zamanı iyi kullanmak istiyorum. Özümü bulmak, kimim ben cevabını verebilmek istiyorum. Bu sabah erkenden kalkıp meditasyon yaptım,  sabah ev sessizdi, sadece ben. Çok iyi geldi. Bu sürecin, bir dönüşüm yolculuğu olmasını istiyorum. Daha sık yazmaya başladım, bu da güzel bir şey:)


11 Nisan 2021 Pazar

Durum raporu

 Kanser olduğumu öğrendiğim anda, ameliyatımı yapan doktor “kemoterapinin tüm yan etkileri geçiçi, bir tek kilo kalıcı” dedi. Yakında vücudum 38 yaşında olmama rağmen, menapoza girecek. Yani meme kanserini kadınlık hormonum oluşturduğu için, onu kontrol altına alacaklar. Doktor da annenin 5 senede girdiği menapoza sen 5 günde gireceksin, metabolizman yavaşlayacak dedi. Açıkçası kilo meselesini en başlarda baya kafama taktım. Bir iki gün ketajonik beslenmeye bile çalıştım. Baktım bu durum beni daha çok strese sokuyor, vazgeçtim. Unlu gıda, şekerli şeyler, pilav&makarna, ambalajlı ürünleri kestim. Kemoterapiye kadar ne kadar versem o kadar kar dedim, sonuçta hazır 38 yaş metabolizmasına sahipken, verdim verdim dedim:) Bence iyi oldu, şimdi alacaksam da verdiğim kilonun üzerine alacağım. Zayıf olmak güzel geldi.

Ayrıca, kemoterapi öncesi zannediyordum ki sağlıklı beslenirim, her gün yumurta, haftada 2 gün balık falan. Bir kere kemoterapi beklediğimden ağır çıktı. Yani daha alırken,koltukta baygın hale geçiyorsun. İlacın adını bile sormadım, bilsem ne olacak diye. Ama doktor izah ederken, halk arasında, kırmızı ilaç olarak anılan ilaç olduğunu söyledi. Bir videoda bu ilaca “kırmızı şeytan” dediklerini duydum. Yani pek kolay bir ilaç değil, vermeden önce kuvvetli bir mide bulantısı ilacı içtim. Serum kolumdayken, zaten uyuklar gibi oldum. Eve gelince de direk yattım, o akşam ben de biraz flu, pek hatırlamıyorum açıkçası. Ertesi gün biraz yürüyüş yaptım, ama enerjim vs yoktu. Birkaç gün böyle geçti, kemoterapinin üzerinden geçen her bir günde çok daha iyi oluyorsun. Şuan beni görseniz, kanser demezsiniz. Kanser kelimesi kötü bir kelime, yani yazarken de ben ve kanser aynı cümlede pek garip geldi. İnsan sanırım kendine bir şey olmaz diye düşünüyor. Ben kanser olduğumu öğrendiğim zaman, “yaa bunlar daha ileri yaşlarda olmaz mıydı dedim, büyümüşüm ben” diye düşündüm. Aynaya bakınca kendimi hala üniversite öğrencisi gibi görüyorum. Ufal da cebime gir diyebilirsiniz:)

Bunun haricinde, dün duşta gözüme kirpik kaçtı zannettim, sonra bir baktım, dökülen saçlarım. Bu durumdan dolayı saçlarımı önce ara bir model kestirmiştim, kulak altlarına denk gelecek şekilde. Uzun saçlarım vardı öncesinde. Kestirince modeli beğendim, keşke daha önce kestirseydim dedim. Kemoterapiye bir hafta kala da eşimin erkek berberine gidip, saçımı 1 numaraya vurdurdum. Şimdi biraz uzadılar bile. Neyse duşta bir baktım elimde saçım, hatta saçlarım, tutam tutam dökülüyor. İyi ki saçımı kazıtmışım, uzun olsaydı can sıkıcı olabilirdi. İki gündür ara ara dökülüyor. Ben bir ara acaba dökülmez mi diye düşünmüştüm, sanırım yakında hepsi gidecek. Peruk aldım, henüz hiç takmadım, havalar serin olduğu için soğukta bere takıyorum, ama güzelse hiç takmıyorum. Saçı olmayan kişiler neden şapka/bere takıyormuş anladım, vala kafa buz oluyor, güneşte de resmen yanıyor:)

Ayrıca, dün kemoterapi alacaktım. Perşembe kan verdim, malesef değerlerim düşük çıktı. O yüzden şimdi kan değerlerimi yükseltmeye çalışıyorum. Sabah sabah pekmez ve karadut özü yemeye başladım. Bakalım süreç bitince kaç kilo almış olacağım. Bazen kilo mevzusunu da hiç düşünme diyorum, sonuçta kanser yani boru değil, bu süreç en iyi şekli ile bitsin de kiloyu bir şekilde veririm.

Evde de eşimin motivasyonu, süreç bitince ikimizin yapacağı bir haftalık motosiklet turu. Tabi sadece motosiklet olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, bir de kamplı:) Yani motosiklete çadırından, uyku tulumlarına, güneşliğinden sandalyesine kadar herşeyi ile sığacağız. Şuan bu kısımları hallettik, çantalarımız hazır. Sadece kıyafet kısmımızı mevsime göre, gideceğimiz zaman koyacağız. Eşim şuara hergün bana motosiklet kıyafeti bakıyor. Benim kıyafetlerim var ama uzun yol olacağı için, en korumalısını vs arıyor, tabi bir de benim kilo alıp almayacağım belli değilken. Kadın motosiklet kıyafeti pek olmadığı için ve Türkiye’de çok daha sınırlı olduğu için, yurt dışındaki tüm siteleri tavaf ediyor diyebilirim.

Bu süreçte, Ece de çok iyi adapte oldu sürece. Bir tek doğduğundan beri hafta içi beni evde görmediği için, şuan bol bol oyun istiyor. Oyun yoksa ipad vs gibi bir şey izlemeyi talep edebiliyor. Ekranda geçirdiği süreyi hala sınırlı tutmaya çalışıyoruz. Bazen ben çok yorgun olabiliyorum. O zaman birazcık normalin üzerinde televizyon vs izlerse de bu sefer vicdan azabı çekebiliyorum. Ama sanırım annelik de böyle bir şey, her anı planlayamıyorsun ama önemli olan onun mutlu bir çocukluk geçirmesini sağlamak. Şuan 4.5 yaşında, herşeyi veya yaptıklarımızı hatırlamayacak ama hissi muhakkak hatırlar diye düşünüyorum. Yani hepimiz çocukluğumuza dair hayal meyal bir şeyler anımsıyoruz ama hisler sanki daha çok yerleşiyor. Bence mutlu bir çocuk ve sevildiğini hissediyor. Önemli olan da o.

Ece ile birlikte en keyif aldığım şeylerden birisi onunla kek yapmak, yani ikimiz de aşçı kıyafetlerimizi giyiyoruz, o herşeyi kendi dökmek istiyor, sonuçta aşçı yani tabi yapacak. Çok uyumlu şekilde kekimizi yapıyoruz. Birlikte keyif alıyoruz, ben açıkçası her hafta olmasa da ayda bir kaç kez Ece ile kek yapmaya çalışıyorum uzun zamandır. İstiyorum ki ileride hatıralarında evimiz mis gibi kek kokardı diye düşünsün, annemle birlikte yapardık diye anımsasın ve ileride kek kokusu alınca bir yerde, kendi çocukluğunu anımsasın. Bunu kanser olmadan önce de düşünüyordum, şimdi tabi daha anlamlı geliyor.

Özetle, moralim yerinde, iyiyim. Umarım Çarşamba’ya da kan değerlerim yükselir ve kemoterapimi alabilirim. 

 

5 Nisan 2021 Pazartesi

Evren bazen bizi duyuyor galiba

Meme kanseri olunca, ilk defa kendime mola verdim. İşe gitmiyorum. Sanırım buna çok ihtiyacım varmış. Geçen yıl o kadar çok çalıştım ki bence kendimi durdurmayı düşünmediğim için, vücudum bu kanseri üreterek bir dur dedi. İşe sabahları herkesten erken gidiyorum, böylece trafiğe takılmıyorum. Sabah mesaim 8’de başlasa da ben 7’de işteyim. Hatta ilk işe başladığım dönemde vardiyalı çalışanlar bu durumu baya garipsemişti, neden 7’de geliyor diye. Ofisin sanırım en çok o saat aralığını seviyorum. Hem kendimi geliştirmek için bir şeyler okuma imkanım oluyor, hem bazen öylesine boş boş takılıyorum, hem de iş yoğun ise erkenden çalışmaya başlıyorum, daha doğrusu başlıyordum. Geçen yıl korona çıkınca, insan kaynakları olarak tüm gündemimiz korona oldu. Bazen diyorum ki ne yaptık ki ama akşam hatta gece nasıl oluyor anlamadan tüm gün bitiyordu. Önlemler, bulaşma durumunda herkesi tek tek arayarak tespitler vs. Benim için çok ama çok stresli geçti bu sene. Bu işe başladığımdan beri o kadar geç saatlerde çıktığım oldu ki, bir süre sonra bu normal geliyor. Şuan ben çalışmıyorum ve ekip arkadaşlarım yine geç saatlerde çıkmaya devam ediyor. Onlarla konuşup, her geç çıkışlarını öğrendiğimde üzülüyorum. Sanki hayatı ıskalıyoruz. İş hayatının da ayrıca kendine göre stresleri var tabi. Kanserden bir kaç ay önce, bir şeye çok sinirlenince “Ben burada kanser olacağım” dedim. Hayatımda ilk defa böyle bir cümle kurdum. İş arkadaşlarımdan birisi “Aman Yasemin Hanım ağzınızdan çıkana dikkat edin” deyince, beynimden aşağı kaynar sular döküldü,  yaa sayılmasın, demedim ben, öyle demek istemedim desem de söz ağızdan bir kere çıkmış oldu.

Patoloji doktoru kanser olduğumu söyler söylemez, aklıma bu cümlem geldi. Şimdi bu yazıyı okuyanlar aman ne saçma diye düşünebilir. Belki tamamen tesadüf, belki de evren duydu bilmiyorum. Sanırım içimde böyle bir şey vardı, belki kendi kendine yok olacaktı, belki de bu cümleden sonra bana kanser olarak var olmayı seçti. Bilmiyorum, karışık konular. Sadece artık ağzımdan çıkana çok daha fazla dikkat ediyorum. 

Bir de pandemi döneminde bir sürü kişi home office çalıştı. Kızım 4.5 yaşında, online eğitimde herkesin annesi zoom ekranlarında çocuklarının yanında idi, ben ise hep işte ve hatta gece o kadar geç geldiğim günlerde kızım uyumuş oluyordu ve sabah ondan erken evden çıktığım için kızımı görememiş oluyordum. Koronadan da korkuyordum. Ya korona olursam, kızımı göremezsem, değecek mi diye? Şuan içinde bulunduğum duruma  hep pozitif yandan bakmaya çalışıyorum. Kızımla geçen sene zaman geçiremediğim için en çok istediğim şeylerden birisi kızımla olmaktı. Sabahları kızımla birlikte kalkıyorum, kahvaltısı, giyinmesi vs ile hep ilgileniyorum. Hatta kemoterapi öncesine kadar o bir aylık süreçte okula da hep ben götürdüm. Okuldan 13:30’da geliyor, bazen aynı enerjim olmasa da onunla bir şeyler yaptığım için çok mutlu oluyorum. Özetle, bazen içimizden geçenler gerçeğe dönüşebiliyor. Ne söylediğimize ve ne dileğimize dikkat edelim:)