Sayfalar

23 Kasım 2017 Perşembe

Ne Değişti?

Önceden uzun uzun blog yazarken ve her akşam hevesle blogda acaba yorum var mı diye bakarken şimdi tüm günüm instagramda geçiyor. Blogda adımı vs paylaşmıyorum, instagramda da takip ettiğim kişiler çoğu bizzat tanıdığım insanlar.

Şu aralar hayatım sorgulamayla geçiyor. Yaşım 35 oluyor, meşhur deyimle yolun yarısı... Ne yaptım ne yapmak istiyorum veya bugüne kadar o kadar zamanım varken neden yapmadım?

Sorularım çeşitli çeşitli....Anlık bir şeyler yapma, bir şeylere başlama hevesleri, anlık kıvılcımlar...Sonra beynimin arka taraflarından gelen bastırıcı ses..."Zamanın mı var?"

08:00-17:00 çalıştığım ve sevdiğim bir işim var. 18:00 civarı evde oluyorum. O saatten sonra tüm zamanım kızıma gidiyor. Çok güzel zaman geçiyoruz, verdiği mutluluk bambaşka, sarılıp sıcaklığını hissettiğimde zaman duruyor. Tabi arada yemek ye, topla gibi rutin işler de var. Şu sıralar kızımı uyuturken, ben de onunla uyumuş oluyorum. Esasında o uykuya dalsın diye beklerken, niyetim yarım saat sonra kalkıp, kitap okumak, kendime zaman ayırmak....Bir bakmışım kızımdan önce ben uyumuşum, odama geçmek için kalktığımda da değil kitap okumak, koridorda yürümek bile zor geliyor.

Sorgulamalarım bitmiyor. Mesleğimde daha iyi bir şeyler yapmak istiyorum, kendimi daha çok geliştirmek istiyorum. Aynı şirkette yıllardır çalışıyorum, şirketimi çok seviyorum, başka şirketleri de merak etmiyor değilim. Bu nikah masasında "Acaba daha iyisi var mı?" sorusunu düşünmek gibi bir şey. Yeni şeyler öğrenmek, yeni insanlar tanımak istiyorum.

Doktora veya ikinci bir master yapmak istiyorum, kendimi geliştirmek istiyorum.

İç huzuru dengelemek için, yoga gibi bir şey yapmak istiyorum.

Zayıflamak istiyorum ama esasında aç olmasam da yiyorum. Yemek yememem lazım diye düşündükçe bu sefer sağlıklı neler yiyebilirim diye düşünüyorum. Yani aklım fikrim yemek oluyor.

Sabah 06:00'da kalkıyorum. Servisle gidip geliyorum. Yolda sabah ve akşam toplamda 2 saat harcıyorum. Sabahın kör karanlığında yolda oluyorum. Heveslenip yeni kitaplar sipariş veriyorum. Okuyamadan kaldırıyorum. Servis karanlık zaten okuyamıyorum. E-kitap okumak için kobo aldım. Onu bile üşengeçlikten kuramadım.

Sanatsal bir şeyler yapmak istiyorum. İçimde bununla ilgili yıllardır bir istek var ama gözüken bir yeteneğim yok. Bu ne yaman çelişki! Açılan sanatsal workshoplara özeniyorum. Ankara'da kendime zaman ayırayım dediğimde, kızımı bir kaç saatliğine bile bırakacak bir kimsem yok... Düşünüyorum da önceden ne kadar çok kendime ayıracak zamanım varmış. Sanki bütün dünya hızla dönüyor ve ben hiçbir şeye yetişemiyorum. Zaman hızla akıyor, ben pencereden seyircisiyim sanki son zamanlarda. İş hayatında zaman planlamam çok iyiyken, kendi özel hayatımda sanki sınıfta kalıyorum.

Bir silkelenme zamanım geldi sanırım.

13 Nisan 2017 Perşembe

Crop Cafe

Kahveci keşiflerine kaldığım yerden devam ediyorum. Ankara'da Tunalı Bülten Sokak'da yeni kahve zincirlerinden keyif aldığım mekanlardan birisi oldu Crop Cafe. Duvardaki resim çalışması çok hoşuma gitti.

Birkaç yıl önce, hayatımın en huzurlu tatillerinden birisini olmasını sağlayan Beyaz Yalı Butik Otel'de kalmıştım. Ayvalık'a yolu düşeceklere gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. Burasının açılışını da onlar sayesinde instragramda görmüştüm. Açılışından yana neredeyse bir sene oldu, ben ancak gidebildim. Küçük ve sevimli bir mekan olmuş. Sahibi insan kaynaklarında yıllarca çalışmış, meslektaşız yani:) Sonra kurumsal hayata bir son verip, burayı açmış. Kendisi ile tanışmadım, ama mekanın dekoruna bakınca, zevkli biri olduğu izlenimini edindim.

Mekanda oturma yeri sınırlı, kahve ve tatlı seçenekleri var. Çalan müzikler güzel, bir kenarda özgün ürünler satılıyor. Burası biraz sanat kokuyor...Kitap okuyup, hayata mola vermek için güzel mekanlardan. Ankara'da böyle güzel yerlerin açılması beni çok mutlu ediyor.






20 Mart 2017 Pazartesi

İki Nokta Vintage Cafe

Ankara'da son zamanlarda açılan kahvecilerin olduğu Tunalı civarı Bülten Sokak'a uzun süredir gitmek istiyordum. Hangisine oturacağımı önceden araştırmamıştım, amacım izinli günümde kendime zaman ayırıp, bir kahve içip, kitap okumaktı. Ama yanıma kitap almayı unutmuşum. Uzun zamandır Jose Saramago'nun Körlük kitabını arıyorum. Yayınevlerinde şuan basımı yok, o yüzden kitap karaborsa. Benim de aklıma Esat'ta çarşı içinde olan ikinci el kitapçı geldi. Dediğim kitabı bulamadım, ama hiç adını duymadığım halde Vehbi Koç'un adının geçmesi nedeniyle gözüme çarpan kitabı aldım. Kitabı Can Kıraç (damadı) yazmış. Kitabın adı "Anılar ve Patronum Vehbi Koç". Kitabı sonradan internetten araştırdım. İnternetten de online okuyabiliyorsunuz. Okumak isterseniz buraya tıklayın.

Kitap hiç aklımda yoktu ama sahibi olunca keyiflendim. Çantamda kitabım, hangi cafede otursam diye gezinirken, yolun yukarısına doğru biraz yürüyeyim, sonra karar vereyim dedim. Ve hiç aklımda olmayan, adını duymadığım "İki Nokta Vintage Cafe" de karar kıldım. Dışarıdan bakınca dükkanın ahşap çerçeve rengi ilgimi çekti. Kapıyı açınca çalan müzik ise, doğru adreste olduğumun göstergesiydi. Gittiğimde cafe boştu. Mekan tatlı ve sade dekore edilmiş.Sade burada olumlu anlamda:) Mekanın sahibi Başak Hanım ile tanıştım. Kendisi edebiyat öğretmeni imiş, biraz sohbet etme imkanımız oldu. Kahve konusunda sevdiğim tercihlerimi söyleyince, hangi kahveyi hazırlayacağına Başak Hanım kendisi karar verdi. Hazırladığı kahvenin aromasını gerçekten sevdim.

Bu cafede hoşuma giden ayrıntılardan birisi, vintage cafe konseptinde, yani ikinci el kıyafetlerin satılması oldu. Askılarda sergileniyor. Hatta bir kaç tanesini alıp, üzerimde denedim. O kadar temizlerdi ki, "Bunlar ikinci el değil mi?" diye sorma ihtiyacı duydum. İkinci el satılan ürünleri Başak Hanım Paris'ten getirmiş.

Mekan bir şey okuyup, güzel müzik dinlemek için ideal bir yer. Ben bir saate yakın oturdum, keyif aldım. Kahve evi olduğu için, karın doyurma adına pek bir çeşit yoktu. Kek vs vardı. Buraya karnınız tokken gelip, kahve içip, hayata mola vermeniz için ideal bir yer. Umarım siz de keyif alırsınız. Kahve evleri yazılarımın devamı gelecek:) Takipte kalın...

Adres: Barbaros Mahallesi Bülten Sokak No:31/B Ankara

19 Mart 2017 Pazar

Zamane Kahvesi


Geçenlerde üniversiteden arkadaşlarla kahvaltı için buluşacaktık. Konu yer seçmeye gelince, uzun zamandır methini duyduğum Zamane Kahvesi'ne gitmeyi önerdim.

Birkaç yıldır hep önünden geçerim, nedense hiç gitmeyi düşünmemiştim. Sanırım biraz yeri ile alakalı. Normalde Çukurambar taraflarındaki cafelere pek giden biri değilim. Burası ise Çukurambar'ın neredeyse bittiği noktada, Eskişehir yoluna daha yakın diyebilirim. Hep yanındaki Pelit pastanesi dikkatimi çekiyordu, İstanbul'da en favori pastacım idi.


Zamane Kahvesi'ne gidince, daha kapıdan çok hoş karşılandık. Bebek arabası ile gitmiştim, mekanın yetkilisi Ferhat Bey hemen yardımcı oldu. Diğer arkadaşlarımızı beklerken çay ikram ettiler. Menüde ne seçeceğimize karar verirken zorlandığımız için, bilgi vererek güzel yönlendirdiler. Peynir tabaklarını farklı peynirlerin de tatlarına bakabilmemiz için yarım porsiyon hazırlamayı önerdiler.

Öncelikle menüsü göz doyurucu, menüde kullanılan fotoğraflar iştah açıcı. Gelen ürünler de aynı kalitede. Yani menüde girdiğiniz beklentiyi sofranıza gelince de hem görsel hem de lezzet açısından karşılıyor. Hizmet kalitesi başarılı.

Mekan büyük olduğu için, hafta sonu olmasına rağmen biraz boş idi. Bizim için iyi olsa da, mekan sahipleri için pek iyi bir durum değil. Bence burasının daha çok duyurulması lazım.




Özel günlerde doğum günü vs için, süslemeden pastaya kadar yardımcı oluyorlarmış. Ayrıca, istediğiniz şekilde menü de oluşturuyorlarmış. Bunun haricinde altın günü gibi organizasyonlarda da çok uygun fiyata seçenekleri var. Yanlış hatırlamıyorsam zeytin yağlı tabağı, ana yemek, tatlı, sınırsız çay vs 35 TL civarında idi.

Ben buradaki kahvaltıdan memnun kaldım. Tüm malzemeler kaliteli idi. Menemen, simit sandviç vs de çok lezzetliydi. Ankara'da kahvaltı için mekan arayanlara gönül rahatlığıyla öneririm.

Adres: Çukurambar Kızılırmak Mahallesi Ufuk Üniversitesi Caddesi Ambrossia Plaza Numara: 18/1 Çukurambar, Çankaya, Ankara

Amelie's Garden

Ankara son bir yılda kahve zincirleri açısından muhteşem bir şehre dönüşmüş. İnstagramda gezinirken, bir güzel hesaba denk geldim, o hesap başka hesaba açıldı derken bir anda "Ankara'da ne çok yer açılmış, biz hep aynı yerlere gidiyormuşuz, o yüzden haberimiz yokmuş" derken buldum kendimi. Ve sırasıyla hepsini keşfetmeye karar verdim.

Geçen haftalarda kızlarla (Merve ve Ceren) ile kahvaltı yaptık. Sonrasında başka bir yerde kahve içelim derken, nerede içeceğimize karar vermek zor olmadı. Kızlara Amelie's Garden'dan bahsettim ve hemencecik soluğu orada aldık.

Mekan beklentimin çok üstünde çıktı. Bir kere dekoru girer girmez burası Ankara değil dedirtti. Ankara sevdalılar bu yorumuma lütfen alınmasın, ama öyle bir hakikat var benim gözümde. Burasının atmosferi beni aldı götürdü, yurt dışındaki yerlere. Duvardaki resimler, tezgahın üstündeki kekler... Hepsi cezbediciydi. Hafta içi olmasına rağmen, boş masa yoktu. Bu da mekanın yeni açılmış olmasına rağmen tuttuğunu gösterir benim gözümde.

İçerideki profil ise 25 yaş ve üstü diyebilirim. Sanırım etrafta elçilikler yakın olduğu için, yabancılar da vardı. Karşılama kısmından, hizmet kısmına kadar kıvamında samimiyet vardı. Mekanda çalışanlar sohbete açıklar ama abartmadan. Açıkçası fazla sohbetten de hoşlanmam, gereksiz soğukluktan da...

Mekan sanki instagram için açılmış:) Her köşesi fotoğraf çekmelik olmuş. Biz de oturur oturmaz bir sürü fotoğraf çektik. Mekanın bir duvarında tasarım ürünler satılıyor. Kanaviçe duvar süsünden, kolyeye, bardak altlığından broşa kadar. Bence çok şirin bir ayrıntı olmuş.

Dükkanın en dip köşesi ise succulent köşesi olmuş. Bildiğin toprak, saksı alanı. Öyle keyifli duruyordu ki... Succulent almak isterseniz, bu küçük atölyede hemen istediğiniz şekilde hazırlanıyor.


Karnımız tok olduğu için, kahve ve tatlı aldık. Tatlı olarak kızlar kek aldı ben de bal kabaklı cheesecake. Kızlar keki sevdi, benim cheesecake biraz daha iyi olabilirdi. Çok tatmin etmedi.



Özetle, Amelie's Garden'ın her köşesini ayrı sevdim, burasının varlığından mutluluk duydum. Bence gidip siz de yerinde görmelisiniz.

Adres: Şili Meydanı Güneş Sokak No:3/A  Çankaya

26 Şubat 2017 Pazar

Evlilikte Mutluluğun Anahtarı

Evli kişiler programlara katılınca sorarlar ya evlilikte mutluluğun anahtarı nedir diye? Herkes en başta saygı, sevgi vs bık bık soyut kavramlar sayar. Bak kardeşim açık açık yazıyorum.Hiç gizli özne, soyut kavram vs karıştırmadan, direk net!!!! Evlilikte mutluluğun anahtarı "Temizlikçi". Şimdi böyle yazınca kaba tabir gibi oldu, ister ev işlerine yardımcı deyin, ister gündelikçi. Adına ne derseniz deyin, sonuca bakarım ben.

En son diyeceğimi baştan diyeyim, çalışan bir kadınım, ama doğum iznimde vs de gördüm ki en zor
meslek var ise o da ev kadınlığı, hatta üzerine çocuk/ çocuklar var ise kat sayı çarpanı bir o kadar daha artıyor. Her gün evi topla, yemeği yap, çocukla ilgilen, eğer yapabiliyorsan bir kahve falan iç de mola ver, nefes al, hooopppp akşam olmuş. Şimdi en başta kocanda sonra sosyal çevrende direk izlenim bütün gün evdesin, dinlenmişsindir, akşama da çayı getir, çocuğu yatır, yani ne yaptın ki bütün gün evde? Direk sorulmasa da; hissettirilen algı budur! O anda içinde bir alev topu yükselir, ağzına kadar gelir ve alev topunu geri yutarsın, hiç bir şey demeden taleplere yetişmeye devam edersin. Ve her gün bir öncekinin aynısı olur. Her gün bu döngü tekrarlanır. Çalışan kadın olmak daha kolaydır. Sabah işe gidiyorum diyerek evden çıkarsın, gün içinde en azından kahve/ çay içersin, sen de çalışıyorsun ya, en azından yorgunum cevabı biraz daha makul karşılanır. Ama bu ülke topraklarında genel kabul görmüş bazı kaideler vardır ki altın yaldızlarla işlenmiştir, değiştiremezsin. Çalışsan da çalışmasan da kadınsın; tabi ki evi çekip çevireceksin, gık demeyeceksin, bir tek çalışan sen misin ki? Adam gelir koltuğuna geçer, yemekte ne var diye sorar, çalışmam lazım diyerek bilgisayarın başına geçer veya kılıf uydurmaya bile tenezzül etmiyor ise rahat rahat televizyonu açar. Yemek esnasında ola ki suyu, peçeteyi koymayı unutmuşsan, sanki Allah onu da iki bacaklı yaratmamış gibi, peçete/ su almaya sen gidersin. Allah muhafaza O yemek masasına veya kanepesine en sağlam tutkalla yapışmıştır. Yediği tabağı kaldırsa, kıyamet alameti sayarsın, bir tövbe tövbe dersin, adama tapasın gelir. Bak bir de ben de ev işlerine yardımcı oluyorum, benim gibi yapan kaç erkek var denir. Esasında tabağı makineye yerleştirme ile işin bitmediğini, tencerenin yıkanması, ocağın silinmesi, çöpün boşaltılmasına kadar bir sürü onun aklına gelmeyecek ıvır zıvır işin olduğunu bilsen de susarsın. Bu günlük işleri zaten kabullenmişsindir, zaten artık öyle hızlanmışsındır ki, o yardım edip çenesini çekeceğine, beş dakikada kendim yaparım dersin. Böyle böyle kimseye eyvallahım kalmasın diye her işi kendi üstüne alırsın,bakarsın sen 50lerinde adamın annesi gibi duruyorsun, adam fit sonuçta gamsız, sen ise çökmüş, bitmişsin. Bir de tüm işleri sen yaptıkça çenene vurur, adamın gözünde de "amma dırdırcısın" olursun.

İşte bu noktaya gelmemek, kendine de biraz zaman ayırmak için, temizlikçi kadın evliliğin mutluluk anahtarıdır. İster haftada bir ister ayda bir alın. Detaylı temizlikleri o yaptığı için, günlük yaptığın rutin temizlik/ yemek vs sana koymaz, haftasonun sana kalır. Eşine, çocuğuna zaman ayırırsın.  Tabi ki iş biraz maddiyatla alakalı, kiminin evinde yatılı temizlikçi olur, kimi bayramda bir kere zor alır veya alamaz. Ama benim anlatmak istediğim, evet iş maddiyatla alakalı olsa da; çok az da kazansam, dışarıda yemeğe gerekirse hiç çıkmam veya üzerime hiç bir şey almam, yine de temizlikçi alırım. O detaylı temizliği yaptığı için, zamanım bana kalır, daha az yorulurum ve her işi niye ben yapıyorum psikolojisinden kurtulur, daha az bileylenirim.

Bir kaç haftadır temizliğe gelen kişi rahatsız, tüm ev işleri bana kalınca, bak yazısını bile yazdım. Ben bana gelen kişinin kıymetini baştan beri biliyorum, artık ailemizden biri gibi, evin anahtarının onda olmasının yanı sıra, doğum izinlerimde mutlu olacağı şeyleri sırf onun için kahvaltıda hazırlardım, gerçekten çok düzgün bir insan. Tez zamanda sağlığına kavuşmasını diliyorum, bana da o iyileşene kadar olan sürede yaptığım ve yapacağım temizlikler için sabır diliyorum.

İşin özü, dırdırcı bir kadın olmak istemiyorsanız, hem kendinize/ ailenize zaman ayırıp; hem de mutlu olmak istiyorsanız, evlilikte mutluluğun anahtarı "temizlikçi kadın" :)

4 Şubat 2017 Cumartesi

Mavi Ev Cafe

Kahvaltı benim olmazsa olmazım...Yani üç öğün kahvaltı yiyeceksin deseler, seve seve derim. Ama çoğunlukla ne zaman dışarıda kahvaltı yapsam, keşke evde yapsaydım pişmanlığı yaşarım. Sebebi de masayı doldurmak adına koyulan kalitesi düşük kahvaltılıklar olur kimi zaman, kimi zaman da açık büfede dünden kalan zeytinyağlı vs ne buldularsa koymuşlar hissini vermeleridir.

Bugün uzun zamandır methini duyduğum, Mavi Ev Cafe'ye gittim. Dışarıdan Hansel ile Gratel'in eviymiş gibi duruyor. Eminim yazın bahçesi de çok keyifli olur, özellikle çocuklu aileler için bence çok güzel bir seçenek.

Bu sabah gittiğimizde, masamız önceden hazırlanmıştı. Bir kere burası özenli bir yer, yani tabakları kendi evinizde olunca mutlu olacağınız türden. Aynı şekilde kahve fincanından, kurabiye sundukları mini sandalyeye kadar, hepsi çok ince düşünülmüş ayrıntılar.


Kahvaltı masası ise doyuru ve göze hitap edici. Benim en başta gözümün doyması lazım:) Masaya oturduktan sonra, sahibi Figen Hanım yumurtamızı nasıl istediğimizi sordu. Tabi biz kahvaltıya başlayana kadar, sıcacık mis gibi kokan Karadeniz tava böreğimiz geldi. Bunların haricinde minik poğaçamsı ekmekler de sıcacıktı, tereyağ ile anında hüplettik.

Masada genel olarak temel diyebileceğimiz peynir, zeytin, domates-salatalık ve reçeller vardı. Diğer yandan simitten, kurabiyeye kadar güzel desteklenmişti. Çayı güzeldi, çay önemli sonuçta:)

Figen Hanım eski bankacı, emekli olunca burayı açmış. Bakmayın emekli dediğime, emekli deyince insanın aklına ton ton teyzeler gelir, Figen Hanım erken emekli olanlardan ve oldukça genç gösterenlerden. Kendisi uzun yıllardır zaten butik pastacıymış, burayı da açınca bence tam nokta atışı yapmış. Çok hoş sohbet ve sıcak birisi. Zaten cafede otururken de kendimi hep bir arkadaşıma misafirliğe gitmişim gibi hissettim.

Burada doğum günü etkinlikleri ve beş çayları vs düzenlenebiliyor. Bence çocuklar için doğum günü partisi yapmak için konsept çok uygun. Tabi diğer yandan doğum günü ile çakışmamak adına da, kahvaltıya gitmeden önce rezervasyon yapmanızda fayda var. 

Çayyolu bize uzak olduğu için, gitmemiz ancak bugün oldu. Ankara'da güzel kahvaltı için önereceğim bir mekan. Giderseniz selamımı söyleyin:)

Adres ve İletişim: Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı Mah. 2760 Cad. 1072 Sk. No: 3 Çayyolu Ankara
 Tel: 0312  241 51 54/ 0533 515 79 09




1 Şubat 2017 Çarşamba

Buyrun benim

Uzun zamandır yazmıyorsun sorularına topluca yanıt vereyim istedim, evet eskisi gibi yazmıyorum ama arada bir de yazıyor olsam, adresim aynı kalsın, hala takip eden var ise, arada bir yazınca onlara sürpriz olsun istiyorum. Esasında blog geçmişime bakınca uzun yıllardır yazıyorum, 2010'dan beri. Bugün takip ettiğim bloglara bakınca, Ezgi'nin sayfasına takıldım, bakınca o da 2010'dan beri yazıyor. Hala da yazmaya devam ediyor. Yazılarını görünce mutlu oldum. Uzun zamandır takip edince, sanki tanıyor gibi oluyorsun. Çok değişik bir duygu.

Yazmadığım zamanlarım nasıl geçiyor? Bence su gibi. Biliyorsunuz bebeğim oldu. Hafta sonlarım ona ayrılıyor. Gülüşü ömre bedel. Hafta içi ise, çalışmaya başladım. İşte gün nasıl bitiyor, nasıl akşam oluyor, farkında değilim. Ama iş hayatı bana her zaman iyi geliyor. Ne kadar yoğun da olsam, alışmışım o tempoya, iyi hissediyorum.

Cuma günleri izinliyim şimdilik. Bakıcısı kızıma bakarken, ben de arkadaşlarıma zaman ayırıyorum. Kendimi ödüllendirdiğim gün. Kız kıza sohbet, alışveriş, kızsal şeyler işte:)

Geçen aylarda ilk defa bebekle yurt dışına gittim. Benim için farklı bir deneyimdi. Öncesinde hızlı trenle bir yolculuğum var. Esasında kızımı olabildiğince, hayatımıza ortak etmeye çalışıyoruz.

Arada Ankara'da yapılan organizasyonlara katılıyorum. Yeni insanlarla tanışıyorum. Son zamanlarda özellikle çocuklu etkinliklere katıldım. Sanırım yeni roller eklendikçe, yeni insanlar da ekleniyor insanın hayatına.

Bu yazıyı neden yazdım, esasında beni yıllardır takip eden arkadaşlarım var, blog olayı onlara yabancı olduğu için, takipçiler bölümünde yoklar, ama Google'a birazhayat vs yazarak beni buluyorlar:) Onlara selam olsun istedim, öperim sizi. Arada bir şaşırtıp yazarım yine.

Tarcınlı Kurabiye

 
 
 
 

Şimdi size yine efsane bir tarif vereceğim. Esasında bir nevi bencillik. Tarif burada dursun, ben de yapacağım zaman, bu tarifi nereye yazmıştım telaşına düşmeden kolayca bulayım. Bu tarif de diğerleri gibi Sibel'den:)
 
Bu kurabiyenin en güzel yanı ağızda dağılması, tabi o kadar margarin koyunca, ağızda dağılması da normal bir yandan. Diğer yanı ise, bayatlamaması, gelen misafirinize her daim kahvenin yanına çıkarabilmeniz.
 
Malzemeler:
 
4 su bardağı un
1 paket margarin
1 vanilya
1,5 fincan pudra şekeri
 
Üzerine:
3 tatlı kaşığı tarçın, 3 yemek kaşığı pudra şekeri
 
Yapılışı:
Margarini tavada eritiyoruz, sonrasında biraz soğuması için bırakıyoruz. Unu bir leğene alıp, ortasını açıp, içine eritilmiş margarini, vanilyayı ve pudra şekerini döküyoruz. Yumuşacık olana kadar yoğuruyoruz. Küçük küçük parçalar kopararak yuvarlak şekil veriyoruz. Fırın tepsisine yağlanmaz kağıt koyup, üzerine top top yaptığımız kurabiyeleri dizip, fırına veriyoruz. Hafif pembeleşince fırından çıkarıyoruz. Ayrı bir kasede tarçın ve pudra şekerini karıştırıyoruz. Fırından çıkan kurabiyeleri bu karışıma bulayıp, borcama/ kaseye vs alıyoruz. İşte bu kadar basit:)
 
Misafiriniz geleceği zaman, bir kaç gün önceden yaparsanız, hem son gün telaşı yaşamazsınız, hem de sofrada bir çeşidiniz daha olur. Afiyet olsun, yapan olursa, yorumları alayım:)