Lizbon'un bana hissettirdiği biraz Akdenizli biraz Avrupalı... Yani sonuçta medeniyeti hissettiğiniz bir yer, şehrin dokusu çok güzel, adım başı müze ve adım başı restoran. Açıkçası, gördüğüm ülkeler arasında bu kadar yeme içme mekanı olan bir yer sanırım görmedim. Her mahallede kıyıda köşede buraya kim gelir ya dediğimiz yerlerde bile; çok sevimli restoranlar& kafeler vardı. Biraz da Akdenizli, insanlar kibar ve burnu havada değil. Çoğu İngilizce konuşabiliyor. Taksici, garson vs ile çok rahat İngilizce sohbet edebiliyorsunuz.
Sanırım yıl 52 hafta ise, bizim gittiğimiz hafta en yağmurlu haftası idi. Yağmurun izin verdiği ölçüde gezmeye çalıştık. Yağmurluklarımızı giyerek, elimizden geldiğince gezmeye çalıştık.
Yokuşu bol olan bir şehir...Metro ağı çok geniş, ayrıca tramvay, tren, otobüs vs bir sürü ulaşım aracı var. Eğer zamanınız varsa, gitmeden nereleri görmek istediğinizi çıkarmanız iyi olabilir. Ayrıca, araba kiralayacaksanız, arabaları nerelere park ettiğiniz çok önemli, bazı yerlerde sadece Portekizce yazıyor. Hafta içi akşam park edebilirsiniz vs diye, eğer belirlenen saatler dışında park ederseniz, aracınız çekilebilir. Sanırım güzel bir tatil anısı olmaz:)
Metro Haritası |
Biz şehrin havasını koklamak için gezdik, kızımın küçük olması ve yağan yağmur, programımızı olabildiğince esnek yapmamıza neden oldu. Çok keyif aldık... Bu yazı genel hatları ile nereleri görmenizin iyi olacağının çerçevesini çizmek için iyi olabilir.
Belem Kulesi: 1515 yılında inşasına başlanmış. Portekiz için anlamı önemli, çünkü coğrafi keşifler dönemine yapılması denk gelmiş. Keşfe çıkacaklar okyanusa bu kuleden açılırlarmış. Lizbon'un simgelerinden, görseniz iyi olur. Yakınında Kaşifler Anıtı da var.
Rua Augusta: İstanbul'un İstiklal Caddesi gibi, sağlı sollu restoranlar, turistik eşyalar satan dükkanlarla dolu. Yürümesi keyifli ama yemek yemek için buradaki yerler yerine, ara caddelerdeki restoran ve kafeleri tercih etmenizi öneririm. Caddeyi yukarıdan aşağıya doğru yürüdüğünüzde, Tejo Nehri'ne yaklaştığınızda Praca do Comercio'ya ulaşıyorsunuz. Şehrin en önemli meydanlarından biri. Yüzünüzü döndüğünüzde meydanın sol girişinde, Bira Müzesi var. Bira içip, bir şeyler yemek için, girişte restoran olarak da hizmet veriyor.
Baxia/ Chiado: Şehrin bence kalbi burada atıyor, birbirinden şirin kafe ve restoranlar burada. Arkadaşlarınızla buluşma noktası belirleyecekseniz de burası sanırım en iyi nokta. Bizim gezilerimizde dönüp dolaşıp geldiğimiz nokta burası oldu. Kaldığımız ev de burada idi, ama evi başlı başına yazmayı düşünüyorum. Şehrin simgesi olan Cafe Brasilera'da kahve içmeden dönmeyin, heykelin yanında fotoğraf çekilmeyeni dövüyorlamış:)
Alfama: Şehrin en iyi manzarasına sahip nokta. Şehrin en eski mahallesi ve yaşanan büyük depremden en az etkilenen nokta. Tam bir mahalle, sokakta küçük bakkalları, çini desenli apartmanları, camlarda ipe asılı mis gibi çamaşırlar. Biraz Tarlabaşı gibi sanki...Bu bölgede tren istasyonuna yakın kısımda, Feira da Ladra isimli ikinci el pazarı var, Portekizce'de anlamı hırsız pazarı imiş.
Sintra: Benim en keyif aldığım yerlerden biri oldu, araba kiralayıp gittik, arabanın camını açtığımızda içeri mis gibi ağaç kokuları geldi. Gitmeden okuduğum kadarı ile çoğu kişi Pena Sarayı'nın içini paralı diye gezmiyormuş, biz gezmeyi tercih ettik, bir dahaki gidişimde gezmem ama ilk gidişimde gezmenin iyi olduğunu düşünüyorum. Ben Sintra'yı çok sevdim
Cascais: Türkiye'nin Ege bölgesi diye anlatıyorlardı.Keyifli bir sahil kenti,mekanlar, binalar güzel ama Sintra'dan sonra beklentim belki de yüksek olduğundan aradığımı bulamadım. Cascais, Sintra aynı bölgede birbirine çok da uzak olmayan yerler... Portekiz'e gidiliyorsa, bence burası da gezilmeli
Özetle, gezmek güzel şey...Lizbon'u sevdim, yine giderim:)
Selam geçen yıl çok gitmek istedim.Arkadaş bulamadım.Tur fiyatları da yüksekti. İnşallah önümüzdeki yıl giderim.Önerilerinizi değerlendiririm.Sevgiler.
YanıtlaSil