Sayfalar

10 Mayıs 2015 Pazar

Cote'd Azur-Monako-Cannes-Eze-St.Paul de Vence

Nice'i detaylı anlattıktan sonra, gördüğüm güzel yerleri anlatmaya devam edeyim.

St. Paul de Vence: O kadar gezdiğimiz yerlerden sonra, ilk St. Paul de Vence'den başlamam bir tesadüf olmasa gerek:) Bir sınır kalesi olarak kurulmuş çok güzel korunmuş bir orta çağ kasabası. Arabamızı kapalı otoparka park ettik, surların içinde kurulu bu kasabayı keşfe çıktık. Her yer sanat galerisi, her yer stüdyo... Bir zamanlar bu sokaklardan Picasso, Modigliani gibi ünlü ressamların geçtiğine şaşmamak lazım...



 Sanat galerilerini gezinirken, gerçekten içim gitti. Sanat galerilerini gezerken, tarzını çok beğendiğim bir ressamı keşfettim. "Michel Boulet". Bir dahaki gidişimde, evime kendisinin orijinal tablolarını almak istiyorum... Kalın bacaklı, ince belli komik kadınlar..


Eze: Bu kasaba da Nice'den Monako'ya giderken yol üstünde kalıyor. Otobüs ile giderseniz, sahil kısmında inmeyin, çünkü tepede kalıyor yürümek zorunda kalırsınız. Araba ile gidecekler için park yeri mevcut. Bence görülmesi gereken 2. güzel orta çağ kasabası. Tepede yer aldığı için manzarası çok güzel. Eze köyünün en tepesinde ise botanik bahçesi var. Çok güzel kaktüsler var, botanik bahçesi görüp de ne yapacağım demeyin, botanik bahçesini sevmeseniz bile manzarası çok güzel. Tarihi sokakları ile çok keyifli bir yer. Bir iki saat de burada geçirmek için yeterli olacaktır.





Grasse: Parfümerinin mutfağı, esans merkezi diye geçiyor. Dünyada 150 ünlü "burun" varmış  ve 100' ü Grasse'da yaşıyormuş. Esansları elde etmek için dünyanın bir çok yerinden farklı çiçekler geliyormuş, Türkiye'den de gül geliyormuş . Üç büyük parfüm esansı merkezi var. Bunlardan birisi Fragonard, içinde ücretsiz parfümeri müzesi var, dolayısıyla biz de Fragonard'ı gezdik. Gitmeden önce muhakkak buralara kadar gelmişken, parfüm alıp dönerim diye düşünüyordum ama Fragonard'ın 3 katlı müzesini gezdikten sonra ve en alt katta satış reyonunu gezdikten sonra almaktan vazgeçtim. Satış görevlilerinin önünde tur şirketleri ile gelmiş kalabalık bir sürü insan var, satışçılar profesyonel resmen "Satıyorruuuummm, sattttttım" der gibi satışa empoze ediyorlar. Fiyatları da öyle çok ucuz değil, en iyisi kullandığım parfümü havaalanından alırım diye düşünerek buradan almadım.

Grasse, Cote'd Azur bölgesinde alışık olduğunuz deniz manzaralı yerlerden farklı olarak, iç taraflarda kalıyor. Grasse'dan daha çok Grasse'a giden yolları, gördüğüm köyleri sevdim. Açıkçası gitmesek de olurdu diye düşünüyorum, neyse gidenlerin hevesini kırmayayım, sonuçta yine bir çok yere göre görülesi bir yer, ben Cote'd Azur bölgesine göre kıyaslayınca böyle bir yorum yapıyorum.



 
Monako: Zenginliğin başkenti. Vatikan'dan sonra dünyanın 2. küçük ülkesi. Hakikatten küçücük bir ülke, Nice'den Monako sınırlarına yaklaştıkça normalde görmeyeceğiniz arabaları görmeye başlıyorsunuz ve anlıyorsunuz ki Monako'ya az kalmış. Nice'den Monako'ya özellikle deniz kenarındaki yoldan gitmenizi öneririm, keyifli bir yol. Monako denilince ilk akla gelenler Monte Carlo, Grand Prix, Prenses Grace Kelly, kumarhaneler, yatlar ve alabildiğine zenginlik...
 
Zenginliği tasavvur etmek mümkün değil, gerçekten gidip görmek lazım. Arabamızı park ettiğimiz otoparkta bile sanki lüks araba galerisinde gibiydik. Hayatımda hiç bu kadar Ferrari'yi aynı anda görmemiştim. Rolls Royce, Bentley vs bir sürü farklı araba gördüm. Açıkçası Porsche burada ikinci sınıf kalıyor diyebilirim. Bir kere eğer Monako'lu değil isen, istediğin kadar dünyada iyi yerlerde çalışıyor ol veya belirli bir ölçüde zengin ol, Monako'da krosun demektir:) Neden mi böyle diyorum ? Normalde tipine, kılık kıyafetine baksan kafanda bir yerde konumlandıracağın tüm insanlar, elinde fotoğraf makinesi paparazzi gibi fotoğraf çekiyor. Zaten lüks arabaları ile gelenler bu duruma oldukça alışık gözüküyor. İtiraf edeyim, ben de çok fotoğraf çektim.
 
Eşim ve ben de casino sevmediğimiz için, içine girmedik, önünde 2 saate yakın zaman geçirip bol bol fotoğraf çektik ve gelen geçeni izledik. İnsanları izlemek, arabaları izlemek kadar keyifliydi.
 
Monako bence Nice bölgesine gitmişken, lüks hayatı hissetmek açısından görülmeli ama sevdin mi derseniz hayır sevmedim. Alan dar olunca yapılan yüksek yüksek binaların olduğu yapay bir şehir. Şahsen Nice bin basar diyebilirim. Naçizane Nice'de kalın, buraya sadece görmek için gelin.
 







 
Benim favori arabam her zamanki gibi mütevazi ama şirin:)
 
Cannes: Cannes'da sadece araba ile gezip gördük desem yeri. Bir tek Cannes film festivalinin olduğu kırmızı halının orada durduk. Zaten görmemeniz imkansız, bir sürü insan fotoğraf çektiriyor. Gitmeden bloglarda okumuştum, festivalin olduğu bina bildiğin spor kompleksi gibi, hayal kırıklığı diye. Açıkçası ya okuduklarımdan kafamda çok büyütmemiştim ya da ekstra bir şey beklemiyordum ben de hayal kırıklığı olmadı. Cannes ise gördüğüm kadarıyla oldukça hoş bir şehir. Neredeyse yüzyıl önce açılmış ve hala işlemekte olan restoranları görmek ise etkileyici. Alışveriş açısından ise bildiğim ve bilmediğim bir çok lüks marka var.
 
 
 
Özetle, Cote'd Azur benim en sevdiğim bölgelerden biri oldu. İlk fırsatta tekrar gideriz. Hayatı keyifli kılan yerler... Bu yazıyı yazarken çektiğimiz fotoğraflara tekrar baktım, yine kendime soramadan duramadım....Onlar yaşıyorsa, biz ne yapıyoruz???
 

2 yorum:

  1. Ahhh ahh yarebbim anladın sen beni işte :) Bu arada hakketen biz napıyoruz Lulum, adamlar tüm değerlerine sahip çıkıyor, koruyorlar, sergiliyorlar, ya biz!!! Çoook ekmek yememiz lazım çook :(

    YanıtlaSil

Yazımı okuduysan, yorum bırakman beni mutlu eder.