Sayfalar

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Saraybosna

Ertesi gün Saraybosna’yı keşfe çıkma zamanıydı. 2. Gün kısmi olsa da keşfetmiştik, o yüzden şehir hakkında biraz fikrimiz vardı. Öncelikle 2. Gün gezdiğimiz Umut Tüneli’nden bahsetmeliyim. Umut Tüneli bir evin altından kazılan bir tünel. Savaş süresince insanlara yemek, su vs gibi şeylerin taşınmasında kullanılmış ve bir sürü kişinin hayatta kalmasını sağlamış. Şimdi müze olarak kullanılıyor. 5 Euro karşılığında girebiliyorsunuz, girişte fotoğraflar var savaşa dair, savaş yıllarında yapılmış haberler ve röportajlar…Bazıları Türkçe. Tünel zaten zamanla kapanmış, evin altında bir yerden girip diğer bir yerden çıkıyorsunuz. Havalimanına yakın bir yer, şehir merkezinden uzakta o yüzden taksi tutup gelebilirsiniz. Bazı tur şirketleri de buraya gezi düzenliyor, bence bireysel gezilebilecek bir yer.





Saraybosna’ya varır varmaz buradan Osmanlı geçmiş diyebilirsiniz özellikle Başçarşı denilen yerde. Başçarşı merkezde özellikle gezilmesi gereken bir yer. Biraz Eminönü biraz Sultanahmet… Dükkanlarda çarık, şal, fes, kahve fincanı ve cezve gibi hediyelik eşyalar satılıyor.


Saraybosna Sebili...Caddenin göbeğinde bir nevi buluşma noktası....

Saraybosna savaşın üzerinden o kadar zaman geçmesine rağmen, savaşın izlerini görebileceğiniz bir şehir. Hala binalarda kurşun izleri var. İnsanı sarsıyor. Her seferinde eşimle aynı soruyu sorduk. Bunca yıl geçmiş, acaba bu kurşun izleri insanların psikolojisini bozmuyor mu? Yani ne bileyim insanın içinde açtığı yaralar,  savaşı yaşayan insanlar için muhtemelen ömür boyu geçmeyecek olsa da, yetişen yeni nesil için binaları boyanamaz mı? Belki de savaşın ayıbını unutmamak için unutturmamak için boyamıyorlardır. Kimbilir? Konu savaş olunca, sohbet ettiğin kişilere soramıyorsun. Bilemiyorsun ki bir yakınını mı kaybetti, neler yaşadı???


Sönmeyen Ateş Anıtı...Gece gündüz yanıyor. 2. Dünya Savaşı'nı simgeleyen bir anıtmış.
Pazar yeri... Sırplar buraya havan topu fırlatmış ve pazarını yapan bir çok masum insan bu pazar yerinde ölmüş. Pazarın içinde bombanın düştüğü yer cam ile kapatılmış.


Saraybosna'da gezinirken yolda satranç oynayan bir yaşlı amca ile bir gence denk geliyoruz. Saatlerce gezindikten sonra tekrar satranç oynanan yere gittiğimizde çocuk aynı çocuktu ama oynadığı kişi değişmişti. Etrafta da her ülkede olacağı gibi senin yerinde olsam şu taşı oynarım diyen kalabalık...

 
Saraybosna'da Ne Yemeli ?

 Başçarşı’nın güzel yanı her yerden güzel yemek kokuları geliyor, otelde kahvaltı yapmamıza rağmen, kokular bizi bizden alıyor. Küçük bir araştırma yapıyoruz, Başçarşı’da köfte Zeljo’da yenir diye öğreniyoruz ve hemen gidiyoruz. Köftenin adı cevapi diye geçiyor, bizim Tekirdağ köftemize benziyor, yanında bazlama gibi bir ekmek getiriyorlar. Ekmek köftenin yağına bastırılmış, metal tabak içinde köfte, ekmek ve küçük küçük doğranmış soğanlarla servis ediyorlar. Köfte kadar ekmek de çok güzel. Köfte kişisel tercihe göre 5, 10 ve 15 li olarak satılıyor. Bir de hamburger köftesi büyüklüğünde pijeskavica meşhur.Pijeskavica'yı Galatasaray'da yedik. Zeljo'da cevabi ile kırmızı et yedik. Pijeskavica ile cevabinin esasında içerikleri aynı olmakla birlikte pişirme metodundan dolayı içi biraz daha sulu. Ben pek farkını anlamadım. Köftenin yanında ayran içmeli. Ayran dediğime bakmayın, yoğurt gibi içinde su yok, sadece biraz karıştırılınca kıvamlanmış gibi. Köftenin yanında güzel gitti.



Galatasaraylı eski futbolcu Tarık Hodzic'in açtığı köfteci dükkanına da ertesi gün gittik. Ambians olarak Türkiye'deymiş gibi hissettiriyor insanı, köfteler yine lezzetli. Burada servis yapan kişi biraz daha güler yüzlü olsa daha iyi olurdu.



Gezinirken sürekli ne yesek ne yesek diye modunda olduğumuz için Galatasaray'da köfteleri yedikten sonra, Boşnak yemeklerinin de tadına bakalım dedik. Esasında tok olduğumuz için pek bir şey söyleyemedik. Ben çorba içtim, eşim de et ile sarma yedi. Restoranın adını hatırlamıyorum. İki katlı bir restorandı.



Döneceğimiz akşam yine karnımız çok tok olsa da buraya kadar gelmişim boşnak böreği yemeden dönmem dedim. Saat akşam 22:00 civarı börekçilerin bir çoğu kapanmış, benimse inadım tuttu, illa ki açık börekçi bulacağım karnım tok olsa da bir çatal da olsa tadına bakacağım diye. Herhalde hamile olsaydım bu kadar tuttururdum:) Artık umudum tükenmek üzereyken, Başçarşı'nın girişinde açık bir börekçi bulduk. Meğerse meşhur bir börekçiymiş, hatta Richard Gere de burada yemiş. İyi ki de inat etmişim, börek çok güzeldi, bayıldık karnımız tok olsa da bir porsiyon daha söyledik. Fotoğraf çekmek için izin isteyince, blog yazdığımı öğrendi. Reklamın azı çoğu olmaz diye börekçi tabaklara börekleri tekrar koydu bir tabaktan diğer tabağa hoplatıp zıblatmalar şeklinde hareketlere başladı. Sonra arkasındaki Richard Gere'in fotolarını da göstererek, O da burada yedi dedi. Hey yavrum hey Richard Gere ile aynı yerde börek yiyoruz efendim:)





2 yorum:

  1. Merhabalar canım,
    bloğunu severek takip ediyorum. Bana da beklerim. Güzel paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Sevgilerimi bıraktımmmm.....:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seldacım çok teşekkürler, birazdan bloğuna geliyorum:)

      Sil

Yazımı okuduysan, yorum bırakman beni mutlu eder.